Yazar: Abdullah TOLU*
Yaklaşım / Kasım 2013 / Sayı: 251
I- GİRİŞ
Bilindiği
üzere, KDV Kanunu’nun 28. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak
Bakanlar Kurulu’nca vergi oranı indirilen teslim ve hizmetler
dolayısıyla yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen KDV tutarlarının
Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen sınırı (2013 yılı için 17.000 TL)
aşan kısmı, aynı Kanun’un 29/2. maddesine göre yılı içinde
vergilendirme dönemleri itibariyle mahsuben, izleyen yıl içerisinde
talep edilmesi kaydıyla nakden ya da mahsuben iade edilebilmektedir. Bu
kapsamda KDV iadesi doğuran işlemlerden birisi de, net alanı 150 m2’ye
kadar olan konut teslimleridir. İndirimli orana tabi işlemlerden doğan
KDV iadesine ilişkin usul ve esaslar ise, 119 Seri No.lu KDV Genel
Tebliği ile belirlenmiştir.
Uygulamada,
müteahhitlerin satmak üzere inşa ettikleri ancak satamadıkları
konutları işletmeden çekmek suretiyle kendi adlarına fatura etmeleri
halinde, bu konutlar nedeniyle yüklenip indiremedikleri KDV’leri iade
olarak talep edip edemeyecekleri konusunda Gelir İdaresi Başkanlığı ile
mükellefler arasında ihtilaf bulunmaktadır.
Aşağıda,
müteahhitlerin satmak üzere inşa ettikleri ancak satamayıp işletmeden
çekmek suretiyle kendi adlarına fatura ettikleri konutlar nedeniyle
yüklenip indiremedikleri KDV’leri iade olarak talep edip edemeyecekleri
konusu incelenecek, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın görüşüne de yer
verilerek, kişisel görüşlerimiz belirtilecektir.
II- SATAMADIKLARI NET ALANI 150 M2’YE KADAR OLAN KONUTLARI KENDİLERİNE FATURA EDEN MÜTEAHHİTLER KDV İADESİ ALABİLİR Mİ?
A- GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI’NIN GÖRÜŞÜ VE UYGULAMASI
Gelir İdaresi Başkanlığı, “müteahhitlerin satmak üzere inşa ettikleri net alanı 150 m2’ye
kadar olan konutları satamayıp işletmeden çekiş göstererek kendi
adlarına fatura etmeleri işlemini KDV Kanunu’nun 2. maddesinde
düzenlenen “teslim” kapsamında nihai satış olarak değerlendirmemekte ve
bu şekilde fatura edilen konutlar nedeniyle yüklenilip indirilemeyen
KDV’lerin Kanun’un 29/2. maddesine göre iade edilemeyeceği” görüşünde bulunmaktadır. Adı geçen Başkanlığın bu konuda verdiği çok sayıda özelge olup, birisinin özeti aşağıdadır:
“Teslimin
gerçekleşmesi için bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya
adına hareket edenlerce, alıcıya veya alıcı adına hareket edenlere
devredilmesi gerekmekte olup alıcı ve satıcının aynı kişi olması durumu
ancak işletmeden tüketim amacıyla mal çekilmesi, işletmenin
faaliyetlerine son verilmesi gibi durumlarda söz konusu olacak, bu
durumlarda işin bırakıldığı dönemde işletmede yer alan tüm mevcutlar
için işletme sahibi adına bir fatura düzenlenecek ve bu faturada KDV
Kanunu’nun 27. maddesine göre belirlenecek emsal bedel üzerinden
Kanun’un 3/a maddesi uyarınca KDV hesaplanacaktır. Ancak, işletmeden
çekmek suretiyle kendinize fatura ettiğiniz konutları daha sonra
başkalarına satacağınız göz önünde bulundurulduğunda yapılan satış nihai
tüketim amaçlı olmadığından söz konusu satışın Kanun’un 2. maddesine
göre bir teslim olarak kabul edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Bu
itibarla; işletmenizin aktifinde kayıtlı bulunan, net alanı 150 m²'’nin
altındaki konutların, faaliyetinizi bırakacağınız tarih itibarıyla
satış vb. yollarla tasfiye edilememiş olması halinde, işletmeden çekilen
değer olarak işletme adına fatura edilerek, KDV Kanunu’nun (3/a)
maddesi gereğince emsal bedeli üzerinden % 1 oranında KDV hesaplanması
ve faaliyetin bırakıldığı tarihi kapsayan vergilendirme dönemine ait KDV
beyannamesinde beyan edilmesi gerekmekte olup, Kanun’un 2. maddesine
göre teslim olarak değerlendirilmeyen bu işleminiz nedeniyle indirimli
orana tabi işlemlerden dolayı iade talebinde bulunmanız söz konusu
olmayacaktır.”(1)
B- KİŞİSEL GÖRÜŞÜMÜZ VE DEĞERLENDİRMEMİZ
Bilindiği
üzere, KDV Kanunu’nun 1/1. maddesine göre Türkiye’de yapılan ticari,
sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesindeki mal
teslimi ve hizmet ifaları KDV’ye tabi bulunmaktadır. Teslim ise aynı
Kanun’un 2. maddesinin 1. bendinde,
“Teslim,
bir mal üzerindeki tasarruf hakkının malik veya onun adına hareket
edenlerce, alıcıya veya adına hareket edenlere devredilmesidir. Bir
malın alıcı veya onun adına hareket edenlerin gösterdiği yere veya
kişilere tevdii teslim hükmündedir. Malın alıcıya veya onun adına
hareket edenlere gönderilmesi halinde, malın nakliyesinin başlatılması
veya nakliyeci veya sürücüye tevdi edilmesi de mal teslimidir.”
şeklinde
tanımlanmıştır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere, teslimde ana unsur,
mal üzerindeki tasarruf etme hakkının, yani mülkiyet hakkının
devredilmesidir. Bu nedenle, bir malın ariyeten veya ödünç olarak
verilmesi teslim sayılmamaktadır.
Öte yandan, KDV yönünden teslim sayılan haller de Kanun’un 3. maddesinde düzenlenmiş, (a) bendinde, “vergiye
tabi malların her ne suretle olursa olsun, vergiye tabi işlemler
dışındaki amaçlarla işletmeden çekilmesi, vergiye tabi malların işletme
personeline ücret, prim, ikramiye, hediye, teberru gibi namlarla
verilmesi” teslim sayılan hal olarak kabul edilmiştir. Sözü edilen 3. maddenin gerekçesinde, maddenin düzenlenme nedeni,
“Tasarının
5. maddesinde teslimin tarifi yapılmış ve bu tarifte bir olayın teslim
sayılabilmesi için gerekli olan unsurlar belirtilmiştir.
Genel
ve teorik anlamda vergilendirilmesi gerektiği halde, tam olarak teslim
tarifine girmemesi veya bu tarife girip girmediği konusunda tereddütler
doğması nedeniyle, bazı işlemlerin vergi dışı kalması ihtimali
doğabilir. Böyle bir durumu önlemek için teslim tarifine tam olarak
girmemekle birlikte bir kısım haller bu Kanun uygulaması bakımından
teslim olarak kabul edilmiştir.”
şeklinde açıklanmıştır.
Buna
göre, müteahhitlerin satmak üzere inşa ettikleri ancak satamayıp işin
bırakılması, tasfiye, malın özel mülkiyete geçirilmesi vb. nedenlerle
işletmeden çekiş kapsamında kendilerine fatura ettikleri net alanı 150 m2’ye
kadar olan konutlar nedeniyle Kanun’un 3/a maddesi gereğince teslim
sayılan hal kapsamında KDV hesaplamaları ve beyan etmeleri
gerekmektedir. Çünkü, vergiye tabi malların işletmeden çekilme işlemi,
yukarıda yer alan madde gerekçesinde de belirtildiği üzere KDV Kanun’una
göre teslim olarak kabul edilecektir.
Öte yandan, indirimli orana tabi teslimlerde KDV iadesi talebinde bulunulabilmesi için,
- Öncelikle indirimli orana tabi teslimin gerçekleştirilmesi ve
- Bu teslimle ilgili olarak yüklenilen vergilerin indirim konusu yapılamamış olması
gerekmektedir.
Bu
çerçevede, KDV Kanunu yönünden inşa edilen indirimli orana tabi
konutların üçüncü kişilere satılması ile işletme sahibi tarafından kendi
adına fatura düzenlenerek işletmeden çekilmesi arasında vergilendirme
bakımından herhangi bir fark bulunmamakta, her ikisi de teslim kabul
edilmekte ve KDV’ye tabi tutulmaktadır. Bize göre, her iki
şekilde de satılan ve/veya işletmeden çekilen konutlar için KDV
Kanunu’nun 29/2. maddesinde belirtilen şartlar ve teslim gerçekleşmekte,
iade hakkı doğmaktadır. Bu şekilde yapılan her iki işlem için de KDV
iade talebinde bulunulması mümkün olup, Kanun’a aykırı bir husus
bulunmamaktadır. Bu nedenle, Gelir
İdaresi Başkanlığı’nın Kanun’un amacını aşan ve mükelleflerin iade
haklarını sınırlandıran hatta kaldıran görüşüne katılmak mümkün
değildir. Çünkü, gerek Kanun’un 29/2. maddesinde ve gerekse 119
Seri No.lu Tebliğ’de, iade kapsamına girecek bir teslimin mutlaka nihai
tüketim amaçlı bir satış olması gerektiğine ilişkin bir hüküm
bulunmamakta, teslimin gerçekleşmesi yeterli görülmektedir. Aksine
bir düşünce, yasa hükmünü zorlama ve amacı dışına taşan bir şekilde
yorumlanması anlamına gelir ki, bu da KDV Kanun’una ve Anayasa’ya
aykırıdır.
İndirimli
orana tabi bu işlem nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla
giderilemeyen KDV’nin iadesi, Kanun’un 29/2. maddesinde yer alan özel
düzenlemenin bir gereği olup, iade hakkının sınırlandırılması Kanun
sistematiğine de aykırıdır. Kanun’da “mahsuben iade” ve “nakden iade” sistemi
getirilmiş ve mükelleflerin hukuk güvenliği kanunla sağlanmıştır.
Vergi, devletin egemenlik gücüne dayanarak kamu giderlerine katılımı
sağlamak amacıyla kişilerden aldığı ekonomik değer olmakla birlikte,
yasal düzenlemeler, sadece devlet yönünden değil, yükümlüler yönünden de
hukuksal güveni sağlamalıdır. Anayasa’nın 73. maddesinde yerini bulan “vergide yasallık”
ilkesi, aynı zamanda devletin vergilendirme yetkisinin Anayasal
ilkelerle sınırlandırılmasıdır. Devletin vergilendirme yetkisinin
sınırı, aynı zamanda kişilerin hak ve özgürlüklerinin de sınırını
oluşturmaktadır. Verginin ödenmemesi durumunda devletin alacağı
yasalarla güvence altına alınırken, mükellefin mahsuben veya nakden iade
alacağının güvence altına alınmaması düşünülemez. Verginin tarh,
tebliğ, tahakkuk ve tahsiliyle ilgili düzenlemeler nasıl vergi
tekniğinin konusuysa, vergi iadelerine ilişkin düzenlemeler de vergi
tekniğinin konusudur. Bu nedenle, yasayla verilen bir hakkın idari
düzenlemeyle veya verilen özelgelerle kaldırılması mümkün değildir(2).
Nitekim,
benzer bir husus turizm sektöründe kullanılan amortismana tabi iktisadi
kıymetlere ilişkin KDV’lerin iade edilecek KDV hesabına dahil
edilmemesi konusunda yaşanmış, Anayasa Mahkemesi düzenlemenin dayanağı
olan Kanun’un 29/2. maddesinde yer alan cümleyi Anayasa’ya aykırı
bularak iptal etmiştir. Sonrasında Gelir İdaresi Başkanlığı yayımladığı
14.08.2012 tarih ve 64 Sıra No.lu KDV Sirküleri ile 14.02.2012
tarihinden sonra gerçekleştirilen otel, motel, pansiyon, tatil köyü ve
benzeri konaklama tesislerindeki indirimli orana tabi geceleme ve
konaklama hizmetleri nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla telafi
edilemediği için iade olarak talep edilebilecek KDV tutarlarının
hesabına, azami iade tutarı aşılmamak kaydıyla amortismana tabi iktisadi
kıymetler nedeniyle yüklenilen vergilerden pay verilebileceğini
açıklamıştır.
III- SONUÇ
Yukarıda
yapılan açıklamalardan da fark edileceği üzere, Gelir İdaresi
Başkanlığı, konutların belirtilen şekilde işletmeden çekilmesi işlemini
nihai satış olarak değerlendirmemekte ve bu şekilde fatura edilen
konutlar nedeniyle yüklenilip indirilemeyen KDV’lerin, Kanun’un 29/2.
maddesine göre iade edilemeyeceği görüşündedir.
KDV
Kanunu yönünden inşa edilen indirimli orana tabi konutların üçüncü
kişilere satılması ile işletme sahibi tarafından kendi adına fatura
düzenlenerek işletmeden çekilmesi arasında vergilendirme yönünden
herhangi bir fark bulunmamakta, her ikisi de Kanun’un 2 ve 3.
maddelerine göre teslim kabul edilmekte ve KDV’ye tabi bulunmaktadır.
Kişisel görüşümüze göre, her iki şekilde de satılan ve/veya işletmeden
çekilen konutlar için KDV Kanunu’nun 29/2. maddesinde belirtilen şartlar
ve teslim gerçekleşmekte, iade hakkı doğmaktadır. Her iki işlem için de
KDV iade talebinde bulunulması mümkün olup, Kanun’a aykırı bir husus
bulunmamaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Kanun’un amacını aşan ve
mükelleflerin iade haklarını sınırlandıran hatta kaldıran bu görüşü, KDV
Kanunu’nun 29/2. maddesine ve Anayasa’ya aykırı olup, Kanun’un 29/2.
maddesinde ve buna ilişkin olarak yayımlanan 119 Seri No.lu Tebliğ’de,
iade kapsamına girecek bir teslimin mutlaka nihai tüketim amaçlı bir
satış olması gerektiğine ilişkin bir düzenleme bulunmamakta,
teslimin gerçekleşmesi yeterli görülmektedir. Dolayısıyla, Gelir
İdaresi Başkanlığı’nın konuyla ilgili görüşünü bu çerçevede yeniden
değerlendirmesinde yarar olduğunu düşünüyoruz.
* Rekabet Kurumu Kurum Danışmanı, YMM
(1) GİB. İstanbul VDB’nin, 30.01.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.34.17.01-KDV.29-340 sayılı Özelgesi.
(2)
Dn. 4. D.’nin, 13.02.2013 tarih ve E.2012/8397 sayılı Kararı. (Bu
konuda daha ayrıntılı açıklamalar için Bkz. Namık ÖZYILMAZ, “Turizm
Sektöründe Geçmişe Dönük ATİK KDV’lerin İadesinde Umutlar Arttı:
Danıştay 64 Sıra No.lu KDV Sirkülerinin Yürütmesini Durdurdu”, Yaklaşım, Haziran 2013, Sayı: 246), s.93-97
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder