12 Ağustos 2015 Çarşamba

Hizmet Tespit Davalarının İşçi Lehine Sonuçlanması Durumunda, Ortaya Çıkan Prim Borcu ve İdari Para Cezasının Ödenmesi Şart mıdır?

Yazar: Hakan HASTÜRK*
Yaklaşım / Kasım 2013 / Sayı: 251


I- GİRİŞ
İş mahkemelerinde, çoğu zaman işçi-işvereni karşı karşıya bırakan, en çok rastlanan dava türlerinden biri de hizmet tespiti davalarıdır. İşçinin mahkeme aşamasına gelene kadar olan noktada muhakkak surette ilk olarak, şikayete muhatap işverenin işyeri dosyasının işlem gördüğü ilgili Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü/Sosyal Güvenlik Merkezine gidip başvurusunu yapması, sürecin çıkış noktasıdır. Makalemizde bu sürecin safhalarını, nihai sonuçta mahkemenin işçi lehine sonuçlanması durumunda, işçi, işveren ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluklarını anlatmaya çalışacağız.
II- Hak düşürücü süre nedir?
Mülga 506 sayılı Yasa’ da ve yine 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa’da, işverenleri tarafından tescil ettirilmeyen sigortalıların çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bu sigortalıların mahkeme kararında belirtilen aylık kazançları ile prim ödeme gün sayılarının Sosyal Güvenlik Kurum’ca, dikkate alınacağı düzenlemesi yapılmıştır. İşverenler tarafından sigortası tescil ettirilmeyen kişi, makalenin giriş kısmında bahis edildiği üzere ilk olarak, işyerinin tescili olması halinde şikayete muhatap işverenin işyeri dosyasının işlem gördüğü, Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü/Sosyal Güvenlik Merkez Müdürlüğüne konuyu anlatır bir yazı ile müracaatta bulunması gerekmektedir.
Konunun sosyal güvenlik denetmenlerince incelenmesini müteakip, şikayet sahibine gönderilen yazıda tespiti yapılan sigortalılık dönemi dışında hala iddiasının bulunması halinde iş mahkemesine müracaat etmesi gerektiği yönünde, bilgi gönderilecektir. Bu noktada şikayet sahibi kişi, tescili yapılmayan günler ile ilgili, iş mahkemesine başvuruda bulunması gerekmektedir.
III- Hizmet Tespit davasında mahkeme süreci
İş mahkemesin vermiş olduğu karar işçinin lehine sonuçlanmasının ardından, söz konusu kararın, Yargıtay ilamı sonrasında onanması halinde hukuki bir sonuç doğurmaktadır. Hal böyle olmakla birlikte, 25.02.1982 tarih ve 2952 sayılı Genelgesi’nde işveren aleyhine hizmet süresinin tespiti talebiyle açılan davalar sonucunda verilen kararlarda tespit olunan ancak, primi ödenmeyen veya Sosyal Güvenlik Kurumu’nca primlerin ödetilme imkanı ortadan kalktığı halleri kapsayan sürelerin, hizmet süresi olarak değerlendirilmemekteydi. Bunun anlamı, hizmet tespit davası sonucunda, kazanılan hizmete ilişkin ortaya çıkan prim ve idari para cezasının davalı işveren tarafından ödenmediği sürece davacı işçinin hizmet süresi olarak değerlendirilemeyeceği anlamına gelmekteydi. Kuvvetle muhtemeldir ki burada işçi ile işveren arasında muvazaanın önüne geçilmek istenmiştir. Ancak bunun ayrımını yapmak hiç de kolay olmamıştır. Yaşanılan işçi mağduriyetlerine ilişkin olarak, yine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin, Kararı’nda(1) hizmet tespitine ilişkin mahkeme kararlarına müstenit prim ve idari para cezalarının, yasal olarak işveren tarafından ödenmesi gerekirken, bu prim ve idari para cezalarının gerek davalı işveren gerekse davacı sigortalı tarafından ödenmeden, Sosyal Güvenlik Kurumu’nca yaşlılık aylığı bağlanmasında kazanılan hizmetlerin değerlendirilmeye alınması gerektiği hususunda karar vermiştir. Diğer bir ifadeyle mahkeme kararının Yargıtay ilamı ile onanması halinde ortaya çıkan prim ve idari para cezası ödenmeden, davacı sigortalının hizmetleri sigortalılık süresi olarak değerlendirilecektir.
Söz konusu düzenleme ile davacı sigortalının kazandığı hizmet tespit davasının işleme alınması ile ilgili olarak ikinci bir davanın önüne geçilerek mağduriyet giderilmiş, Sosyal Güvenlik Kurumu hizmet tespit davalarına ilişkin kararların uygulanmasında, uygulama birlikteliğini sağlamış oldu.
IV- SONUÇ
İşçi ile işveren arasında hizmet tespitine ilişkin mahkeme kararları neticesinde bir çok farklı uygulama bulunmaktaydı. Başlangıçta, hizmet tespitine ilişkin kararların uygulaması noktasında, tahakkuk eden prim ve idari para cezaları gerek davalı işveren gerekse davacı sigortalı tarafından ödenmeden, sigortalılık süresi olarak değerlendirilmemekteydi. Davacı sigortalı mahkemece kazanmış olduğu günlerin emeklilik hesabında değerlendirilmesi için, muhakkak surette prim ve idari para cezasının ödenmesi şarttı. Bu noktada mağduriyetin önüne geçmek adına, tahakkuk edecek prim ve idari para cezasının işverenden tahsil kabiliyeti olup olmadığına göre karar verilerek işleme alınması gerektiği yönünde düzenleme yapıldı. Tahsil kabiliyetinin ölçülmesinde farklı uygulamaları beraberinde getirdiği gibi hizmet tespit davalarının uygulanmasını temini için yeni bir dava yolunu daha açmış oldu. Anayasa’nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında “yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; Bu organlar ile idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmü gereği ve son dönemde Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin vermiş olduğu kararlardan dolayı hizmet tespit davalarına ilişkin tahakkuk edebilecek, prim ve idari para cezasının tahsilli konusunda ödeme olmaksızın hizmetin kazandırılması sağlanmıştır. Bu düzenleme ile birlikte hizmet tespit davalarının kararlarının uygulanması noktasında yeni bir dava yolu ortadan kalktığı gibi, davacı sigortalının emeklilik aylığının bağlanması sırasında hesaba katılmasının yerinde bir karar olduğu kanaatindeyiz. 


*           Şanlıurfa Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü, İl Müdür Yrd.
(1)         Yrg. 10. HD.’nin, 13.12.2010 tarih ve E. 2010/13035, K. 2010/13035 sayılı Kararı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder