Yazar: Hakan HASTÜRK*
Yaklaşım / Kasım 2013 / Sayı: 251
I- GİRİŞ
İş mahkemelerinde, çoğu zaman işçi-işvereni karşı karşıya bırakan, en çok rastlanan dava türlerinden biri de hizmet tespiti davalarıdır.
İşçinin mahkeme aşamasına gelene kadar olan noktada muhakkak surette
ilk olarak, şikayete muhatap işverenin işyeri dosyasının işlem gördüğü
ilgili Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü/Sosyal Güvenlik Merkezine gidip
başvurusunu yapması, sürecin çıkış noktasıdır. Makalemizde bu sürecin
safhalarını, nihai sonuçta mahkemenin işçi lehine sonuçlanması
durumunda, işçi, işveren ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun sorumluluklarını
anlatmaya çalışacağız.
II- Hak düşürücü süre nedir?
Mülga
506 sayılı Yasa’ da ve yine 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510
sayılı Yasa’da, işverenleri tarafından tescil ettirilmeyen
sigortalıların çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan
başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak
alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bu sigortalıların mahkeme
kararında belirtilen aylık kazançları ile prim ödeme gün sayılarının
Sosyal Güvenlik Kurum’ca, dikkate alınacağı düzenlemesi yapılmıştır.
İşverenler tarafından sigortası tescil ettirilmeyen kişi, makalenin
giriş kısmında bahis edildiği üzere ilk olarak, işyerinin tescili olması
halinde şikayete muhatap işverenin işyeri dosyasının işlem gördüğü,
Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü/Sosyal Güvenlik Merkez Müdürlüğüne konuyu
anlatır bir yazı ile müracaatta bulunması gerekmektedir.
Konunun
sosyal güvenlik denetmenlerince incelenmesini müteakip, şikayet
sahibine gönderilen yazıda tespiti yapılan sigortalılık dönemi dışında
hala iddiasının bulunması halinde iş mahkemesine müracaat etmesi
gerektiği yönünde, bilgi gönderilecektir. Bu noktada şikayet sahibi
kişi, tescili yapılmayan günler ile ilgili, iş mahkemesine başvuruda
bulunması gerekmektedir.
III- Hizmet Tespit davasında mahkeme süreci
İş
mahkemesin vermiş olduğu karar işçinin lehine sonuçlanmasının ardından,
söz konusu kararın, Yargıtay ilamı sonrasında onanması halinde hukuki
bir sonuç doğurmaktadır. Hal böyle olmakla birlikte, 25.02.1982 tarih ve 2952 sayılı Genelgesi’nde
işveren aleyhine hizmet süresinin tespiti talebiyle açılan davalar
sonucunda verilen kararlarda tespit olunan ancak, primi ödenmeyen veya
Sosyal Güvenlik
Kurumu’nca primlerin ödetilme imkanı ortadan kalktığı halleri kapsayan
sürelerin, hizmet süresi olarak değerlendirilmemekteydi. Bunun anlamı,
hizmet tespit davası sonucunda, kazanılan hizmete ilişkin ortaya çıkan
prim ve idari para cezasının davalı işveren tarafından ödenmediği sürece
davacı işçinin hizmet süresi olarak değerlendirilemeyeceği anlamına
gelmekteydi. Kuvvetle muhtemeldir ki burada işçi ile işveren arasında
muvazaanın önüne geçilmek istenmiştir. Ancak bunun ayrımını yapmak hiç
de kolay olmamıştır. Yaşanılan işçi mağduriyetlerine ilişkin olarak,
yine Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin, Kararı’nda(1)
hizmet tespitine ilişkin mahkeme kararlarına müstenit prim ve idari
para cezalarının, yasal olarak işveren tarafından ödenmesi gerekirken,
bu prim ve idari para cezalarının gerek davalı işveren gerekse davacı
sigortalı tarafından ödenmeden, Sosyal Güvenlik Kurumu’nca yaşlılık
aylığı bağlanmasında kazanılan hizmetlerin değerlendirilmeye alınması
gerektiği hususunda karar vermiştir. Diğer bir ifadeyle mahkeme
kararının Yargıtay ilamı ile onanması halinde ortaya çıkan prim ve idari
para cezası ödenmeden, davacı sigortalının hizmetleri sigortalılık
süresi olarak değerlendirilecektir.
Söz
konusu düzenleme ile davacı sigortalının kazandığı hizmet tespit
davasının işleme alınması ile ilgili olarak ikinci bir davanın önüne
geçilerek mağduriyet giderilmiş, Sosyal Güvenlik Kurumu hizmet tespit
davalarına ilişkin kararların uygulanmasında, uygulama birlikteliğini
sağlamış oldu.
İşçi
ile işveren arasında hizmet tespitine ilişkin mahkeme kararları
neticesinde bir çok farklı uygulama bulunmaktaydı. Başlangıçta, hizmet
tespitine ilişkin kararların uygulaması noktasında, tahakkuk eden prim
ve idari para cezaları gerek davalı işveren gerekse davacı sigortalı
tarafından ödenmeden, sigortalılık süresi olarak
değerlendirilmemekteydi. Davacı sigortalı mahkemece kazanmış olduğu
günlerin emeklilik hesabında değerlendirilmesi için, muhakkak surette
prim ve idari para cezasının ödenmesi şarttı. Bu noktada mağduriyetin
önüne geçmek adına, tahakkuk edecek prim ve idari para cezasının işverenden tahsil kabiliyeti
olup olmadığına göre karar verilerek işleme alınması gerektiği yönünde
düzenleme yapıldı. Tahsil kabiliyetinin ölçülmesinde farklı uygulamaları
beraberinde getirdiği gibi hizmet tespit davalarının uygulanmasını
temini için yeni bir dava yolunu daha açmış oldu. Anayasa’nın 138.
maddesinin dördüncü fıkrasında “yasama ve yürütme organları
ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; Bu organlar ile idare,
mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez bunların yerine
getirilmesini geciktiremez” hükmü gereği ve son dönemde Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin
vermiş olduğu kararlardan dolayı hizmet tespit davalarına ilişkin
tahakkuk edebilecek, prim ve idari para cezasının tahsilli konusunda
ödeme olmaksızın hizmetin kazandırılması sağlanmıştır. Bu düzenleme ile
birlikte hizmet tespit davalarının kararlarının uygulanması noktasında
yeni bir dava yolu ortadan kalktığı gibi, davacı sigortalının emeklilik
aylığının bağlanması sırasında hesaba katılmasının yerinde bir karar
olduğu kanaatindeyiz.
* Şanlıurfa Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğü, İl Müdür Yrd.
(1) Yrg. 10. HD.’nin, 13.12.2010 tarih ve E. 2010/13035, K. 2010/13035 sayılı Kararı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder