Yazar: Tahir ERDEM*
Yaklaşım / Kasım 2013 / Sayı: 251
I- GİRİŞ
Bilindiği
üzere, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun(1) 28. maddesinde
Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa
ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının sonuçları ve bunlara
ilişkin olarak yapılması gereken işlemler düzenlenmiştir. Bu kapsamda,
genel kural olarak, kararların icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin
işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu ve bu sürenin
hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü
geçemeyeceği hükme bağlanmıştır. Ancak, bu genel kuralın istisnası
olarak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda
verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece
işlem tesis edilmesi öngörülmüştür.
Bu
kapsamda, amme alacağının cebri yollarla takip ve tahsilinde en önemli
aşamaları teşkil eden haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları yönünden
kamu yararı gözetilerek nihai işlemlerin uyuşmazlığa ilişkin kararın
kesinleşmesine kadar geciktirilmesi ve bu sayede amme alacağının
tahsilinin imkansız hale getirilmesinin engellenmesi amaçlanmıştır.
Ancak, bu hükme ilişkin olarak İstanbul 5. Vergi Mahkemesi tarafından
görülmekte olan bir uyuşmazlıkta, söz konusu hükmün Anayasa’ya
aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne itiraz yoluyla
başvurulmuştur.
Anayasa
Mahkemesi 2012/107 Esas sayılı dosyada görüştüğü başvuruya ilişkin
olarak, 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesinin 1. fıkrasının “Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.” biçimindeki son cümlesini Anayasa’ya aykırı bularak iptaline karar verdiğini kamuoyuna duyurmuştur(2).
Bu
çalışmamızda, Anayasa Mahkemesi’nin konuya ilişkin duyurusu kapsamında
iptal hükmünün muhtemel etkileri üzerinde durulacaktır.
II- İDARİ YARGILAMA USULÜ KANUNU HÜKMÜ
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kararların Sonuçları”
kenar başlıklı 28. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, Danıştay, bölge
idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin
durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin
işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir
şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak,
haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen
kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem
tesis edilir.
Söz konusu düzenlemenin konumuzu teşkil eden son cümlesinin 1982 yılında yasalaşan orijinal hali, “Ancak,
haciz veya ihtiyatî haciz uygulamaları ile ilgili vergi davalarında
vergi mahkemelerince verilen kararlar hakkında, bu kararların
kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.”
şeklinde iken, 4001 sayılı Kanun’un(3) 13. maddesiyle mevcut yapısına
kavuşturulmuştur. 4001 sayılı Kanunla yapılan değişikliğin gerekçesi ise
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un(4),
sadece vergi davalarında uygulanmayıp idarî davalarda da
uygulandığından, bekleme koşulunu vergi mahkemelerinde verilen
kararlarla sınırlayan hükümden bu kısıtlamanın kaldırılmasının
amaçlandığı belirtilmiştir(5). Bu suretle 4001 sayılı Kanun’un 13.
maddesiyle yapılan değişiklikle İYUK’un 28. maddesinin ilk fıkrasının
son cümlesi idare ve vergi mahkemelerinin kararlarında uygulanabilecek
hale getirilmiş, dolayısıyla, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile
ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların
kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilmesine imkân tanınmıştır.
III- ANAYASA MAHKEMESİ’NİN İPTAL KARARI
İstanbul
5. Vergi Mahkemesi tarafından görülmekte olan bir uyuşmazlıkta
uygulanacak kural olarak İYUK’un 28. maddesinin ilk fıkrasının son
cümlesindeki hükmün Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla Anayasa
Mahkemesi’ne itiraz yoluyla başvurulmuştur.
Anayasa
Mahkemesi 2012/107 Esas sayılı dosyada görüştüğü başvuruya ilişkin
olarak, 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesinin 1. fıkrasının “Ancak,
haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen
kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem
tesis edilir.” biçimindeki son cümlesini Anayasa’ya aykırı bularak iptaline karar verdiğini kamuoyuna duyurmuştur.
Henüz
gerekçeli karar Resmi Gazete’de yayımlanmamış olmakla birlikte, Anayasa
Mahkemesi tarafından itiraz konusu hükmün Anayasa’ya aykırı bulunarak
iptal edildiği kamuoyuna açıklanmıştır.
Dolayısıyla,
2577 sayılı Kanun’un itiraz konusu hükmünde haciz veya ihtiyati haciz
uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu
kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edileceği
yönündeki istisnai kuralın uygulanma imkânı tartışmalı hale gelmiştir.
Diğer bir ifadeyle, istisnai hükmün iptaliyle birlikte haciz veya
ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar
hakkında idarece işlem tesis edilmesi için kararın kesinleşmesi
beklenmeyecek olup genel kurala göre işlem yapılması gerekecektir. Bu
kapsamda, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda
esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin verilen kararların icaplarına
göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak
otuz günü geçemez. Ancak, bu noktada, Anayasa Mahkemesi’nin iptal
kararının hangi tarihten itibaren geçerli ve etkili olacağı önem arz
etmektedir.
Anayasamızın
153/1. maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesi’nin kararları kesindir.
İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz. Ayrıca, iptal edilen
Kanun veya kanun hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazete’de
yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Ancak, gereken hallerde Anayasa
Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca
kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı günden
başlayarak bir yılı geçemez (Anayasa md. 153/3).
Anayasa
koyucu, Anayasa’nın 153. maddesinde ihdas ettiği hükümle, esasen
Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının hukuk düzenindeki etkisi
bakımından bir belirlilik sağlamıştır. Konunun hassasiyetinden dolayı ve
iptal kararının hukuk düzeni üzerindeki etkisini de dikkate alarak,
Anayasa koyucu iptal kararlarının ancak gerekçeli olarak açıklanmalarını
öngörmüştür. Bununla birlikte, bu açıklamanın da şekil olarak
kanunların tabi olduğu yönteme uygun biçimde gerçekleştirilmesi yani
iptal kararlarının Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesi esası
benimsenmiştir.
Bunun
önemi, hukuk düzeninin ve pozitif hukuk sisteminin korunmasıdır. Bu
noktada, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararını Resmi Gazete’de gerekçeli
olarak yayımlanmasından önce duyurması kaçınılmaz olarak hukuk düzeni
üzerinde fiilen etki yaratacaktır. Hukuken Resmi Gazete’de yayımlanma
süreciyle başlaması gereken iptal etkisi fiilen iptal kararının
duyurulması tarihine çekilecektir. Üzerinde durduğumuz son örnekte
11.07.2013 tarihinde 10.07.2013 tarihli Anayasa Mahkemesi toplantı
sonuçları açıklanarak iptal kararlarının duyurulmasıyla birlikte henüz
gerekçeli karar Resmi Gazete’de yayımlanmadan bu iptal kararlarının
hukuk düzeninde etki yaratması sağlanmıştır.
Nitekim, Anayasamızın, “XI. Anayasa’nın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü”
kenar başlıklı 11. maddesi uyarınca, Anayasa hükümleri, yasama, yürütme
ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri
bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Bu hüküm kapsamında, ihtilaf konusu
edilen işlemlere ilişkin yargılama sürecinde Anayasa’ya aykırılığı
Anayasa Mahkemesi tarafından duyurulmuş olan bir hükmün uygulanması “hukukun üstünlüğü” ve “hâkimin hukuka bağlılığı”
ile çelişen bir durum olarak algılanacaktır. Ayrıca, Anayasa’nın
bağlayıcılığı ve üstünlüğü sadece mahkemeleri bağlayan bir kural olmayıp
bunun ötesinde yürütme ve idare makamları da kapsamaktadır.
Dolayısıyla, Anayasa’ya aykırılığı Anayasa Mahkemesi tarafından
açıklanmış olan bir hükmün uygulanması “hukuk devleti” ilkesiyle bağdaşmayacaktır.
Diğer
yandan, pozitif hukukun kaynakları açısından konuya bakıldığında ise
henüz Anayasa’nın 153. maddesine ve belirlenen prosedüre uygun olarak
gerekçesiyle birlikte Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle açıklanmış
bir iptal kararı olmaksızın Anayasa Mahkemesi’nin duyurusu fiili
etkilerine rağmen istikrar ve belirlilik açısından sorgulanmaya açıktır.
İptal kararının gerekçesiyle birlikte Resmi Gazete’de yayımlanmak
suretiyle geçerlik kazanmasına yönelik açık anayasal kurala rağmen bu
aşamadan önce kamuoyuna duyurulmasının hukuk düzeninin istikrarı
bakımından sakınca doğuracağı anlaşılmaktadır.
IV- SONUÇ
Anayasa Mahkemesi, itiraz yoluyla yapılan başvuru üzerine 2577 sayılı Kanun’un 28. maddesinin 1. fıkrasının “Ancak,
haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen
kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem
tesis edilir.” biçimindeki son cümlesini 10.07.2013
tarihli toplantısında esastan inceleyerek Anayasa’ya aykırı bulduğunu
ve iptaline karar verdiğini 11.07.2013 tarihinde kamuoyuna duyurmuştur.
Henüz gerekçeli karar Resmi Gazete’de yayımlanmamış olmakla birlikte,
Anayasa Mahkemesi tarafından itiraz konusu hükmün Anayasa’ya aykırı
bulunarak iptal edildiğinin açıklanmış olması hukuk düzeninde kaçınılmaz
etkilerde bulunacaktır.
İptal
kararının duyurulmasıyla birlikte, 2577 sayılı Kanun’un 28.
maddesindeki haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda
verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece
işlem tesis edileceği yönündeki istisnai kuralın uygulanma imkânı
tartışmalı hale gelmiştir. Anayasa’ya aykırılığı Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal kararıyla tescillenen bir hükmün uygulanması “hukuk devleti”, “hukukun üstünlüğü” ve “idarenin ve hâkimin hukuka bağlılığı” ile bağdaşmayacaktır.
* Dr., Vergi Başmüfettişi
(1) 20.01.1982 tarih ve 17580 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(2) http://www.anayasa.gov.tr/Gundem/Detay/500/
(3) 18.06.1994 tarih ve 21964 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(4) 28.07.1953 tarih ve 8469 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(5) http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d19/c062/tbmm19062115ss0409.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder