Yargıtay 9. Hukuk Dairesi
|
Tarih : 01.04.2013
|
Esas No : 2013/1503
|
Karar No : 2013/10619
4857 s. İş K. Md. 18, 21
|
İŞ SÖZLEŞMESİNİN TARAFLARIN ANLAŞMASI SONUCU SONA ERDİRİLMESİ HALİNDE İŞ GÜVENCESİ HÜKÜMLERİ UYGULANMAZ |
Taraflardan
birinin karşı tarafa ilettiği iş sözleşmesinin karşılıklı feshine dair
sözleşme yapılmasını içeren açıklamasının ardından diğer tarafın da bunu
kabulü ile bozma sözleşmesi (ikale) kurulmuş olacağından işçinin, iş
güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağı hk.
İstemin Özeti:
Davacı vekili, davacı işçinin iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan
feshedildiğini, iş akdinin baskı ile vermiş olduğu istifa dilekçesine
istinaden sona erdirildiğini belirterek 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18 ve
devamı maddeleri uyarınca feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar
verilmesini talep etmiştir.
Davalı
işveren vekili, davacının kendi el yazısı ile yazmış olduğu istifa
dilekçesine istinaden iş akdini kendisinin sona erdirdiğini, davacının
psikolojik baskı görmesi karşısında istifaya zorlandığı hususunun
mesnetsiz olduğunu, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece
yapılan yargılama sonunda, davacı tanık anlatımlarına itibar edilerek,
davacının istifa etmek gibi bir niyetinin bulunmadığı, aile düzeyinde de
bir değişiklik olmadığı, özellikle “işten çıkartılmak istenen
personelinden istifa dilekçesi istenildiği, bu koşullarda kıdem ve ihbar
tazminatının ödendiğini beyan etmesi karşısında bankaya yapılan
ödemelerin miktarına nazaran davacının da kıdem ve ihbar tazminatının
ödendiği yaklaşık 14 yıllık kıdemi olan davacının tazminat hakkını
engelleyecek şekilde işyerinden ayrıldığı iddiasının hayatın olağan
akışına uymadığı, işyerinden istifa eden işçiye kıdem-ihbar tazminatı
ödemesinin de yapılmış olmasının istifa iddiası ile çeliştiği, iş
akdinin işverenlikçe feshedilmesi nedeni ile işverenliğin talebi
karşısında kıdem ve ihbar tazminatlarını bir an önce alarak boşta
geçireceği sürede ailesini geçim sıkıntısı ile karşı karşıya bırakmama
düşüncesi ile yazdığı imzaladığı iş akdinin davalı tarafça haklı ve
geçerli bir neden olmaksızın feshedildiği gerekçesi ile davanın kabulüne
karar verilmiştir.
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Karar: Taraflar arasındaki iş ilişkisinin bozma sözleşmesi yoluyla sona erip ermediği hususu temel uyuşmazlığı oluşturmaktadır.
İşçi
ve işveren iradelerinin iş sözleşmesinin feshi konusunda birleşmesi,
bir tarafın feshi niteliğinde değildir. İş Kanunu’nda bu sona erme türü
yer almasa da, taraflardan birinin karşı tarafa ilettiği iş
sözleşmesinin karşılıklı feshine dair sözleşme yapılmasını içeren
açıklamasının ardından diğer tarafın da bunu kabulü ile bozma sözleşmesi
(ikale) kurulmuş olur. İş ilişkisi taraflardan her birinin bozucu
yenilik doğuran bir beyanla sona erdirmeleri mümkün olduğu halde, bu
yola gitmeyerek karşılıklı anlaşma yoluyla sona erdirmelerinin nedenleri
üzerinde de durmak gerekir.
Bozma
sözleşmesi yoluyla iş sözleşmesi sona eren işçi, iş güvencesinden
yoksun kalacağı gibi, kural olarak feshe bağlı haklar olan ihbar ve
kıdem tazminatlarına da hak kazanamayacaktır. Yine 4447 sayılı Yasa
kapsamında işsizlik sigortasından da yararlanamayacaktır. Bütün bu
hususlar, İş Hukukunda hakim olan işçi lehine yorum ilkesi dikkate
alınarak, ikalenin (bozma sözleşmesinin) geçerliliği noktasında işçi
lehine değerlendirmenin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Her şeyden
önce bozma sözleşmesi yapma konusunda icapta bulunanın makul bir
yararının olması gerekir. İş ilişkisinin bozma anlaşması yoluyla sona
erdirildiğine dair örnekler 1475 sayılı İş Kanunu ve öncesinde hemen
hemen uygulamaya hiç yansımadığı halde, iş güvencesi hükümlerinin
yürürlüğe girmesinin ardından özellikle 4857 sayılı İş Kanunu sonrasında
giderek yaygın bir hal almıştır. Bu noktada, işveren feshinin
karşılıklı anlaşma yoluyla sona erme gibi gösterilmesi suretiyle iş
güvencesi hükümlerinin dolanılması şüphesi ortaya çıkmaktadır. Bu
itibarla irade fesadı denetimi dışında tarafların bozma sözleşmesi
yapması konusunda makul yararının olup olmadığının da irdelenmesi
gerekir. Makul yarar ölçütü, bozma sözleşmesi yapma konusunda icabın
işçiden gelmesi ile işverenden gelmesi ve somut olayın özellikleri
dikkate alınarak ele alınmalıdır.
İşverenin
sosyal ve ekonomik üstünlüğünü kullanarak, tazminatları ödemeyi veya
benzeri baskılarla işçiden yazılı istifa dilekçesi vermesini talep
etmesi ve işçinin buna uyması veya işçiyi aynı şekilde karşılıklı
anlaşma sureti ile iş sözleşmesinin feshine zorlanması halinde, gerçek
bir istifa ve ayrılma iradesinden söz edilemez. Bu halde feshin
işverence gerçekleştirildiği kabul edilmelidir (Yargıtay 9. HD.
13.10.2008 gün ve 2008/34079 Esas, 2008/26691 Karar sayılı ilamı).
Karşılıklı
anlaşma sureti ile iş sözleşmesinin sona erdirilmesi anlaşmasının, 4857
sayılı İş Kanunu’nun 21/son maddesi kapsamında irdelenmesi gerekir.
Anılan hükme göre 21. maddenin birinci, ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri
sözleşmeler ile hiçbir suretle değiştirilemez; aksi yönde sözleşme
hükümleri geçersizdir. Buna göre feshin geçersizliği istemi, işe
başlatmama tazminatının alt ve üst sınırlarını belirleme ve boşta geçen
süre ücretinin belirlenmesinde maddedeki kuralların sözleşmelerle
değiştirilemeyeceği, aksi sözleşmelerin geçersiz olacağı belirtilmiştir.
Dairemiz kararlılık kazanan uygulaması gereği, özellikle iş sözleşmesi
devam ederken veya fesih ile birlikte kararlaştıran feshin geçersizliği
isteminden vazgeçmeyi içeren sözleşmeleri de geçersiz kabul etmektedir.
Dosya
içeriğine göre davacının iş sözleşmesi işten ayrılma isteğine ilişkin
28.12.2011 tarihli istifa dilekçesine dayanılarak ihbar ve kıdem
tazminatlarının ödenmesi suretiyle sonlandırıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı iş sözleşmesinin sonlandırılmasına esas alınan istifa
dilekçesinin baskı ile alındığından dolayı iradenin sakatlandığını
yeterli ve inandırıcı delillerle kanıtlayamamıştır. Öte yandan davacı
öğrenim durumu itibariyle imzaladığı istifa dilekçesinin mahiyetini ve
doğuracağı sonuçları takdir ve tayin edebilecek durumdadır. Hal böyle
olunca iş sözleşmesinin tarafların iradelerinin birleşmesi ile oluşan
anlaşma doğrultusunda feshedildiğinin kabulü gerekir. Bu durumda,
davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacağı gözetilmeden
yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
4857 sayılı İş Yasası’nın 20/3. maddesi uyarınca Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
Yukarıda
açıklanan gerekçe ile Mahkemenin kararının bozularak ortadan
kaldırılmasına, davanın reddine, oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 3. Dairesi
|
Tarih : 24.12.2012
|
Esas No : 2010/7112
|
Karar No : 2012/4884
VUK Md. 3
|
KREDİ KARTIYLA YAPILAN SATIŞ HASILATININ KAYIT VE BEYANLARA DAHİL EDİLDİĞİNİN İSPAT KÜLFETİ MÜKELLEFE AİT |
Kredi
kartı hesabı borçlandırılmak suretiyle yapılan satışlardan elde edilen
hasılatın tümünün kayıt ve beyanlara dahil edildiğinin ispat külfetinin
mükellefe ait olduğu hk.
İstemin Özeti:
Davacı şirket adına Ekim 2008 döneminde kredi kartı ile yapılan
satışlardan elde edilip kayıtlara alınmayan hasılata isabet eden katma
değer vergisini beyan etmemesi nedeniyle re’sen salınan vergi ziyaı
cezalı katma değer vergisine karşı dava açılmıştır. Vergi Mahkemesinin
kararıyla, P.O.S. cihazından çekilen ve tarhiyata esas alınan (…) TL’nin
işletmenin nakit ihtiyacının giderilmesine yönelik olduğu yolundaki
iddiasını kanıtlaması istenen davacı şirket tarafından sunulan
belgelerden (…) TL tutarındaki hasılatın kayıtlarına alınmasına karşın
katma değer vergisi matrahına sehven eklenmediği anlaşıldığından,
tarhiyatın bu tutara isabet kısmında hukuka aykırılık görülmediği,
davacı tarafından, kayıt ve beyan dışı bırakılan (…) TL’nin ise faturası
malın satışı sırasında düzenlenen kredili satışlara ilişkin olduğu
inceleme sırasında ifade edilmesine karşın bu yönde bir araştırma
yapılmadan ve davacıya ispat hakkı tanınmaksızın tutarın matraha
alındığı anlaşıldığından, bu tutara isabet eden cezalı verginin hukuka
uygun düşmediği, öte yandan, matrahın (…) TL tutarındaki kısmının şirket
müdürü (…) ve eşi (…)’nin kredi kartından çekilen ve nakit ihtiyacının
giderilmesi ve şirkete ilişkin ödemeler için kullanıldığının iddia
edilmesi üzerine şirketin finansman ihtiyacı bulunup bulunmadığının
tespiti bakımından yaptırılan bilirkişi incelemesinde Ekim 2008 dönemi
itibarıyla “Kasa Hesabının” negatif bakiye verdiği, likidite oranlarına
esas alınarak yapılan hesaplama sonucu şirketin nakit ihtiyacı
bulunduğunun ortaya konulduğu, bu nedenle bu tutarın finansman
ihtiyacının karşılanması amacıyla çekildiği sonucuna varıldığı,
mahkemelerince yukarıda değinilen tutarların matrahtan indirilmesi
suretiyle yapılan hesaplama sonucu davacı tarafından izah edilemediği
anlaşılan (…) ile sehven beyan edilmeyen (…) TL’den oluşan toplam (…) TL
tutarındaki hasılata isabet eden cezalı vergide hukuka aykırılık
görülmediği gerekçesiyle dava (…) TL’ye isabet eden cezalı vergi
yönünden reddedilmiş, matrahın diğer kısımlarına isabet eden cezalı
vergi kaldırılmıştır. Davalı idarece; P.O.S. cihazının satış aracı
olduğu, inceleme raporu uyarınca yapılan tarhiyatta Kanuna aykırılık
bulunmadığı ileri sürülerek kararın terkine ilişkin kısmının bozulması
istenmiştir.
Karar:
Temyiz istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen iddialar, kararın
şirket ortağı ve eşinin kredi kartından çekilip nakit ihtiyacı için
kullanıldığı sonucuna varılan (…) TL’ye isabet eden cezalı verginin
kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını sağlayacak durumda
görülmemiştir.
213
sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinin (B) işaretli bendinde,
vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin
gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanabileceği
kurala bağlanmış, iktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan ve olayın
özelliğine göre normal ve olağan olmayan bir durumun iddia olunması
halinde iddia eden taraf bu iddiasını kanıtlamakla yükümlü kılınmıştır.
Davacı
şirketin P.O.S. cihazıyla yaptığı (…) TL tutarındaki satışa isabet eden
katma değer vergisini beyan etmediği ileri sürülerek tarh matrahına
alınan bu tutara isabet eden cezalı verginin vergi mahkemesince; davacı
şirket yetkilisince tutarın inceleme sırasında açık hesap olarak izlenen
kredili satışlara ilişkin olduğu ileri sürülerek bu ödemelere ait
slipler sunulduğu halde, bu yönde bir inceleme yapılmadan ve davacıya
kanıt hakkı sağlanmadan bu tutarın matrahın alınmasının hukuka uygun
düşmediği gerekçesiyle kaldırıldığı anlaşılmaktadır.
Kredi
kartı hesabı borçlandırılmak suretiyle yapılan satışlarda müşterinin
imzasıyla onayladığı nüshası, satıcıda kalan slipler ve kredi kartı
hesabına ait bilgiler, müşteri ile yapılan satış işleminin tarihi,
konusu ve miktarının saptanmasına olanak sağladığından, bu şekilde
yapılan satışlara ait hasılatın bir kısmının kayıtlara alınmadığının
saptanması halinde; yapılan satışlardan elde edilen hasılatın tümünün
kayıt ve beyanlara dahil edildiği ispat külfeti yukarıda yer verilen
Yasa kuralı gereği davacıya aittir.
Davacı tarafından P.O.S.
cihazı ile yapılan satışların bir kısmının kredili satışlara ilişkin
olduğu iddiasıyla açılan davada vergi mahkemesince kredili satışlardan
oluştuğu kabul edilen (…) lira hasılatın vergilendirme döneminde yapılan
satışlara ya da daha önceki aylarda yapılıp bu dönemlerde karşılığı
tahsil edilen satışlara ilişkin olup olmadığının tespiti bakımından
kanıt yükü kendisine düşen davacıdan kredili olduğu iddia edilen
satışlara ilişkin faturalar ve kredi kartı slipleri istenerek yapılacak
inceleme sonucu karar verilmesi gerekirken kanıt yükü davalı idareye
yüklenerek verilen kararın değinilen matrah farkına isabet eden cezalı
vergiye ilişkin hüküm fıkrası hukuka uygun görülmemiştir.
Açıklanan
nedenlerle temyiz isteminin kısmen reddine ve Vergi Mahkemesinin
kararının (…) TL’ye isabet eden cezalı vergiye ilişkin hüküm fıkrasının
onanmasına, istemin kısmen kabulü ile kararın (…) TL’ye isabet eden
cezalı vergiye ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasına, oybirliğiyle karar
verildi.
Danıştay 3. Dairesi
|
Tarih : 28.11.2012
|
Esas No : 2010/2303
|
Karar No : 2012/3985
GVK Md. 37, 65
|
YAZILIMI YAPILAN BİLGİSAYAR PROGRAMINDAKİ OYUNUN BEDEL KARŞILIĞI İNTERNET KULLANICILARINA SUNULMASINDAN ELDE EDİLEN KAZANÇ |
İnternet
servis sağlayıcılarından sanal alan kiralamak suretiyle kurulan
internet sitesinde yazılımı yapılan bilgisayar programındaki oyunun
belli bir bedel karşılığı internet kullanıcılarına sunularak elde edilen
kazancın ticari kazanç olduğu hk.
İstemin Özeti:
Davacının kurduğu internet sitesi aracılığıyla ve kendisi tarafından
oluşturulan bilgisayar yazılımındaki 101 adlı oyunu belli bir bedel
karşılığı internet kullanıcılarına sunarak elde ettiği gelirin ticari
kazanç olduğu görüşüyle adına 2003 yılı için takdir komisyonu kararına
dayanılarak re’sen salınan bir kat vergi ziyaı cezalı gelir vergisi ile
2003 yılının tüm dönemleri için re’sen salınan bir kat vergi ziyaı
cezalı geçici vergilerin kaldırılması istemiyle dava açılmıştır. Vergi
Mahkemesinin kararıyla; davacı tarafından borland delphi program diliyle
yazılan oyuna ilişkin programın internet ortamında yayınlanarak kiraya
verilmesi ya da telif haklarının bütünüyle devredilmesi suretiyle
gerçekleştirilen bu faaliyetten elde edilen kazancın serbest meslek
kazancı olduğu ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 18. maddesi
uyarınca gelir vergisinden müstesna tutulması gerektiği, söz konusu
faaliyetin mudat ve sürekli bir şekilde yapılması ile arızi olarak
yapılması arasında bir ayrım bulunmadığı gerekçesiyle tarhiyat
kaldırılmıştır. Davalı idare tarafından, 101 adlı oyun salonundan elde
edilen kazancın serbest meslek kazancı olmadığı ve bu nedenle 193 sayılı
Yasa’nın serbest meslek kazancı istisnasını düzenleyen maddesi
kapsamında değerlendirilemeyeceği ileri sürülerek kararın bozulması
istenmiştir.
Karar:
(…) Meslek Yüksek Okulunda okutman olarak görev yapan davacının
01.01.2003 tarihinden itibaren elde ettiği internet gelirlerinin ticari
kazanç olduğu yolunda düzenlenen basit rapor üzerine takdir komisyonu
kararı ile takdir edilen matrah üzerinden yapılan tarhiyat vergi
mahkemesince, davacının faaliyetinin serbest meslek faaliyeti olarak
kabul edilip, bu faaliyetten elde ettiği kazancın 193 sayılı Gelir
Vergisi Kanunu’nun 18. maddesinde düzenlenen istisna kapsamında olduğu
ve vergilendirilemeyeceği gerekçesiyle kaldırılmıştır.
193
sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 65. maddesinin birinci fıkrasında her
türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar serbest meslek
kazancı; ikinci fıkrasında sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilim veya
mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan
işlemin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve
hesabına yapılması serbest meslek faaliyeti olarak tanımlanmış, aynı
Yasa’nın 18. maddesinde de, bilgisayar programcılarının bilgisayar
yazılımı eserini bilgisayar ve internet ortamında yayınlama veya bunun
üzerindeki mevcut hakları devir ve temlik etmek ya da kiralamak
suretiyle elde edilen hasılatın gelir vergisinden müstesna olduğu kurala
bağlanmıştır.
193
sayılı Yasa’nın 65. maddesindeki tanımdan da anlaşılacağı üzere serbest
meslek faaliyetinin unsurlarından birisi de faaliyetin ticari nitelikte
olmamasıdır. Aynı Yasa’nın 37. maddesinin birinci fıkrasında ticari
kazanç, her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar olarak
tanımlanmış olup, ticari işletmenin tanımı ise uyuşmazlık döneminde
yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yapılmıştır. Buna
göre bir ticarethane veya fabrika ya da ticari bir şekilde işletilen
diğer müesseseler ticari işletme sayılmış, Yasa’nın “Ticari Şekilde
İşletilen Diğer Müesseseler” başlıklı 13. maddesinde, esnaf veya güzel
sanatlar erbabından birinin gerek bizzat gerek işçi çalıştırarak veya
makine kullanarak eserler vücuda getirmesi ve bu eserleri satması
amacıyla açılan bir müessesenin, işlerinin hacim ve ehemmiyeti, ticari
muhasebeyi gerektirdiği ve ona ticari veya sınai bir müessese şekil ve
mahiyetini verdiği takdirde ticari işletme sayılacağı hükme
bağlanmıştır. Ticari kazançlar esas itibarıyla sermaye ve emek kaynağına
bağlı olarak ticari bir organizasyona dayanır. Serbest meslek faaliyeti
özelliklerini taşısa dahi ticari bir organizasyon içinde yapılan
faaliyetten elde edilen gelirin ticari kazanç sayılması ve ticari
kazanca ait hükümlere göre vergilendirilmesi gerekmektedir.
Dosyanın
incelenmesinden; davacı hakkında düzenlenen basit raporda; davacının
yazılımını kendisinin yaptığı bilgisayar programındaki 101 adlı oyunu
kendi kurduğu internet sitesinde üyelerine belli bir bedel karşılığında
kullanıma açtığı ve söz konusu sitede yayınladığı, muhtelif banka
hesaplarına 2003 yılından 2006 yılının sonuna kadar toplam (…) TL
tutarındaki paranın yatırıldığı tespit edilmiş, davacı inceleme
elemanına verdiği ifadede, internet sitesinde programın ek avantajlardan
yararlanan yaklaşık 1000 kişinin ücret ödediğini, tahsilatların banka
aracılığıyla gerçekleştirildiğini, ücret ödemeleri ve servis
sağlayıcılarına ödenen kira bedeli ve başka giderlerinin de bulunduğunu
beyan etmiştir.
Uyuşmazlık
döneminde, davacının eseri üzerinde başkasının tasarruf etmesi için
telif hakkının satılması veya devredilmesi söz konusu olmayıp, davacının
ödeme yaparak internet servis sağlayıcılarından sanal alan kiralamak
suretiyle kurduğu internet sitesinde üyelerine belli bir bedel
karşılığında oyun hizmeti sunduğu taraflar arasında tartışmasız olup, bu
hizmet sunulurken eleman çalıştırıldığı da davacının ifadesinden
anlaşılmaktadır. Söz konusu faaliyet ticari bir organizasyona dayalı
olup, işlemin elektronik ortamda gerçekleştirilmesi veya bilgisayar
oyununun yazılımının Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na göre eser
niteliği taşıması faaliyetin ticari niteliğini değiştirmez.
Yapılan
bu açıklamalar dikkate alındığında, dava konusu tarhiyata neden olan
faaliyetin ticari faaliyet olduğu ve bu faaliyetten elde edilen kazancın
ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilmesi gerektiği sonucuna
varıldığından, vergilendirmeye konu kazancı telif kazancı olarak kabulü
suretiyle vergiden müstesna tutulan serbest meslek kazancı olduğu
yönünde verilen vergi mahkemesi kararında hukuka uygunluk
bulunmamaktadır. Kararın, davacının söz konusu faaliyete başladığı
tarihin, davacının bu husustaki iddiaları da incelenerek belirlenmesi
suretiyle uyuşmazlığa konu dönemde, faal olunup olunmadığının ve kazanç
tahakkuk edip etmediğinin tespiti ile tarh matrahının miktarı yönünden
yapılacak inceleme sonucuna göre yeniden karar verilmek üzere bozulması
gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, oyçokluğuyla karar verildi(*).
Danıştay 9. Dairesi
|
Tarih : 17.09.2012
|
Esas No : 2009/3957
|
Karar No : 2012/4625
VUK Md. 371
|
İNCELEME DÖNEMİNE AİT OLMAYAN BEYANNAMENİN PİŞMANLIKLA VERİLMESİ |
Defter
ve belgeler vergi incelemesinde olsa da inceleme dönemine ilişkin
olmayan beyannamenin pişmanlıkla verilebileceği, pişmanlıkla beyanname
verme isteminin kabul edilmemesinde isabet bulunmadığı hk.
İstemin Özeti:
Davacı tarafından 2006/Aralık dönemine ilişkin katma değer vergisi
düzeltme beyannamesinin pişmanlıkla verilmek istenmesine karşın
pişmanlık talebi kabul edilmeyerek kesilen vergi ziyaı cezasına karşı
açılan davayı reddeden Vergi Mahkemesinin kararının; dilekçede ileri
sürülen sebeplerle bozulması istenilmektedir.
Karar:
Uyuşmazlıkta; davacı tarafından pişmanlıkla verilmek istenen katma
değer vergisi düzeltme beyannamesinin kabul edilmeyerek kesilen vergi
ziyaı cezasına karşı açılan davayı reddeden vergi mahkemesi kararı
temyiz edilmiştir.
213
sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Pişmanlık ve Islah” başlıklı 371.
maddesinin 2. bendinde, haber verme dilekçesinin yetkili memurlar
tarafından mükellef nezdinde herhangi bir vergi incelemesine başlandığı
veya olayın takdir komisyonuna intikal ettirildiği günden evvel
verilmesi halinde mükelleflere vergi ziyaı cezası kesilemeyeceği hükme
bağlanmıştır.
Vergi
mahkemesince, davacının defter ve belgelerinin vergi incelemesinde
olduğu gerekçesiyle pişmanlık talebinin kabul edilmeyerek kesilen cezaya
yönelik olarak açılan davanın reddi yolunda karar verilmiş ise de,
dosyada bulunan vergi dairesi yazısında, davacı hakkında 2006/Aralık
dönemine ilişkin olarak vergi incelemesi bulunmadığı, incelenen
dönemlerin 2007/Haziran ve Temmuz dönemleri olduğu belirtildiğinden
pişmanlık talebinin kabul edilmemesi suretiyle kesilen cezada Yasa’ya
uygunluk bulunmadığından yazılı gerekçeyle verilen kararın bozulması
gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulüne, Vergi Mahkemesinin kararının bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder