12 Ağustos 2015 Çarşamba

Mücbir Sebep Olmaksızın İncelemeye İbraz Edil(e)meyen Defter ve Belgelerde Yer Alan Katma Değer Vergilerinin Akıbeti

Yazar: Mehmet ÇAVUŞ*
Yaklaşım / Kasım 2013 / Sayı: 251


I- GİRİŞ
Esas itibarıyla bir iktisadi işletme çerçevesinde malların teslimi ve hizmetlerin ifası sırasında satıcı fiyatı üzerinden ve bu fiyata tamamen orantılı olarak konulan genel bir tüketim vergisi olarak tanımlanan(1) Katma Değer Vergisi (KDV), bünyesinde yer alan indirim müessesesiyle yansıtılabilir bir vergi olma özelliğini haizdir. KDV müessesesinde genel prensip ise, mükelleflerin vergiye tabi mal teslimi ve hizmet ifaları üzerinden hesaplanan vergiden, faaliyetlerini yürütmeleri esnasında ödedikleri vergilerin indirilmesidir. Durum böyle olmakla, KDV’de indirim mekanizması, esas hükmün yanı sıra sıkı şekil şartlarına da bağlanmış durumdadır. Bu şekil şartları, verginin alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmiş olması ve bu vesikaların kanunî defterlere kaydedilmiş olmasıdır.
Bu çalışma, KDV indirimine esas teşkil eden alış vesikalarının ve/veya indirim konusu yapılan vergilerin kayıt edilmiş olduğu defterlerin, mücbir sebep olmaksızın vergi incelemesi yapmaya yetkili memurların incelemesine sunulmayıp, idari yargılama esnasında ilgili mahkemelere ibraz edilmelerinin hukuki sonuçlarını, Danıştay kararları doğrultusunda tartışmaya yönelik olarak hazırlanmıştır.
II- GENEL OLARAK KDV İNDİRİMİ, İNDİRİMİN ŞARTLARI İNDİRİMİN HUKUKSAL NİTELİĞİ VE KAYIT DÜZENİ
Mükellefler, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan KDV’den, Katma Değer Vergisi Kanunu(KDVK)(2)’nda aksine hüküm olmadıkça, faaliyetlerine ilişkin olarak, kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV’yi, ithal olunan mal ve hizmetler dolayısıyla ödenen KDV’yi ve son olarak götürü veya telafi edici usulde vergiye tabi mükelleflerden gerçek usulde vergilendirmeye geçenlerin, çıkarılan envantere göre hesap dönemi başındaki mallara ait fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen KDV’yi indirebilmektedirler (KVK md. 29/1).
Yurt içinden sağlanan veya ithal olunan mal ve hizmetlere ait KDV’nin indirilebilmesi ise, verginin alış faturası veya benzeri vesikalar ve gümrük makbuzu üzerinde ayrıca gösterilmiş olmasına ve bu vesikaların kanunî defterlere kaydedilmiş olmasına bağlıdır (KDVK md. 34/1).
Bir başka anlatımla mükelleflerin ödedikleri KDV’yi indirim konusu yapabilmeleri için, yüklenilen verginin mükellefiyetle ilgili olmasının ve indirilebilecek nitelikte olmasının yanı sıra, fatura veya benzeri belgelerde ayrıca gösterilmesinin ve bu belgelerin de yasal defterlere kaydedilmiş olmasının çok büyük önemi bulunmaktadır(3).
KDV’de vergi indirimi müessesesinin hukuksal anlamda mükellefiyete bağlı bir görev ve hak olduğu Danıştay tarafından da benimsenmiştir. Mükerrer vergilemenin önüne geçmek adına KDV indirimi, bir hak olarak doğmakta ve mükellefler vergilendirmenin ilerleyen safhalarında verginin ödenmesine aracılık ederek bir yükümlülük üstlenmektedirler(4).
Defter tutma ve vesika düzenleme bakımından Vergi Usul Kanunu(VUK)(5)’nda yer alan hükümlere tabi olan KDV mükellefleri için Katma Değer Vergisi Kanunu bünyesinde özel de bir düzenleme yer almaktadır. Kanun’un 54. maddesi “Kayıt Düzeni” başlığını haiz olup, vergiye ilişkin hususların defter kayıtlarında açık olarak yer almasını zorunlu kılmaktadır.
Görüldüğü üzere KDV’de indirim müessesi “Esas” ve “Şekil” bakımından sıkı şartlara bağlanmış durumdadır.
III- DEFTER VE BELGELERİN İNCELEMEYE İBRAZININ ÖNE-Mİ VE HUKUKİ SONUÇLARI
Vergi incelemesi; VUK’a veya diğer kanunlara göre defter ve hesap tutmak, evrak ve vesikaları muhafaza ve ibraz etmek mecburiyetinde olan gerçek ve tüzelkişilerin tabi olduğu, Vergi Müfettişleri, Vergi Müfettiş Yardımcıları, ilin en büyük mal memuru veya vergi dairesi müdürleri tarafından, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak, tespit etmek ve sağlamak maksadı ile yapılan ve oldukça önemli ekonomik ve hukuki sonuçları olan idari bir işlemdir.
Genel olarak “Beyan” esasına dayalı olan Türk Vergi Sistemi bu özelliğini, mükelleflerinin ve sorumlularının faaliyet sonuçlarının yine en iyi bu mükellef ve sorumlular tarafından bilineceği varsayımından almaktadır. Bu anlamda Devlet, vergi mükellefine ve sorumlusuna güven duymakla birlikte, bu güvenin geçerliliğini saptamak amacı ile mükelleflerin hesap ve işlemlerini inceleme yetkisini elinde tutmaktadır(6).
VUK’a göre tutulması mecburi olan defterlerin, vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmemesi re’sen takdir sebebidir (VUK md. 30/2-3). Vergi matrahının re’sen takdiri ise; “Takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması” olarak belirlenmiş bulunmaktadır.
Defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesinin bir diğer yaptırımı da VUK’un 359. maddesinde düzenlenmiş durumdadır. Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar hakkında on sekiz aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunacağı madde hükmünde yer almaktadır.
IV- DEFTER VE BELGELERİN MÜCBİR SEBEP OLMAKSIZIN İNCELEMEYE İBRAZ EDİL(E)ME-MESİ DURUMUNDA KDV İNDİRİMİ
KDVK hükümlerine göre vergi indirimi için; KDV’nin ayrıca gösterilmiş olduğu belgelerin kanuni defterlere kayıt edilmiş olması şarttır. Defter ve belgelerin mükellefler tarafından mücbir sebep olmaksızın incelemeye ibraz edilmemesi durumunda, mükellef beyanlarına göre indirim konusu yapılan vergilerin vasıflarını kaybedecekleri açıktır. Bu gerçek, Maliye Bakanlığı(MB) tarafından düzenlenmiş bulunan muhtelif muktezalarda sarih olarak yer almaktadır(7). 
Hatta MB, defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmeyen mükellefin KDV indirimlerinin reddedilerek cezalı tarhiyat işleminin tesisinden sonra, bahse konu defter ve belgelerin ibraz edilmek suretiyle, yapılan tarhiyatın kaldırılmasına yönelik talebin kabulünün mümkün olmadığını ifade etmektedir(8).
V- İNCELEMEYE İBRAZ EDİL(E)MEYEN DEFTER VE/ VEYA BELGELERİN DAVA VEYA TEMYİZ SAFHALARINDA İBRAZI
Öncelikli olarak belirtilmelidir ki, Danıştay’ın bu konuya ilişkin birbirlerinden oldukça farklı kararları bulunmaktadır ve bu farklılığın temelinde İdari Yargılama Usulü Kanunu(İYUK)(9)’nun 2 ve 20. madde hükümleri yer almaktadır. İYUK md. 2/2 hükmüne göre: İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.”
Yine İYUK’un 20. maddesinin birinci fıkrası, re’sen araştırma ilkesini ifade etmektedir ve Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar” şeklindedir.
Çalışmanın ilerleyen bölümlerinde bu maddenin Danıştay daireleri tarafından farklı algılanması sonucu ortaya çıkan farklı mahkeme kararları yer almaktadır.
A- DANIŞTAY DAİRELERİNİN KARARLARI
Defter ve belgelerin mücbir sebep olmaksızın incelemeye ibraz edil(e)meyip, vergi tarhiyatı ve ceza kesilmesinin ardından idari yargı safhalarında vergi mahkemesine yahut Danıştay’a ibraz edilmesi durumlarıyla karşılaşılmaktadır. Böyle durumlarda Danıştay dairelerinin iki farklı görüşe sahip olmaları dikkat çekmektedir. Bu görüşlerden birincisi; dava veya temyiz aşamasında ibraz edilen defter ve belgelerde yer alan KDV’nin indirilmesi gerektiği, ikincisi ise; defter veya belgelerin vergi idaresi tarafından incelenmesine olanak sağlanması ve inceleme sonucuna göre karar verilmesi gerektiğidir.
Danıştay 11. Dairesi’nin birinci görüşü destekleyen kararlarına hakim olan prensip, vergi incelemesine ibraz edilmeyen defter ve belgelerin dava veya temyiz safhalarında mahkemeye ibrazı durumunda, mahkemece indirilecek KDV miktarlarının saptanarak yeniden karar verilmesi gerektiğidir(10).
“Danıştay’ın bu kararlarını destekleyen fikir; yargı yerinin kendi yargısal sınırları içinde kalmak şartıyla bazı vergi davalarında matrah belirleyebilmesinin gerekli olduğuna ilişkindir”(11).
Danıştay 7. Dairesi’nin, az önce bahsedilen ikinci görüşü desteyken kararlarına hakim olan prensip ise, mükellefin mahkemeye ibraz etiği defter ve belgelerin biçimsel kurallara uygun ve gerçek mahiyetle uyumlu olup olmadıklarının saptanması amacıyla davalı vergi idaresince incelenmesine olanak sağlanması ve yapılacak bu incelemenin sonucu değerlendirilmek suretiyle karar verilmesinin gerekliliğidir(12). 
Danıştay’ın bu kararında yer alan gerekçe ise şöyledir: “Vergi incelemesi yapmaya yetkili denetim elemanına ibraz edilmediği için biçimselliğinin gerçek mahiyetle uyumlu olup olmadığı tespit edilemeyen defter ve belgelerin, çıkan uyuşmazlık dolayısıyla açılan idari davada, karşıt inceleme yetkisi bulunmayan idari yargı yerince, davacı lehine verilecek karara dayanak alınması, vergilemede vergilemede esas olan “gerçek mahiyet”in biçimselliğe feda edilmesi anlamına gelir ki, vergiyle ilgili muamelelerin gerçek mahiyetlerini vergi idaresinin denetiminden kaçırmayı düşünen vergi mükelleflerinin, bunu sağlamak amacıyla, defter ve belgelerinin inceleme elemanı yerine yargı yerlerine ibrazını yeğlemelerine yol açabilecek böyle bir anlayışa kanun koyucunun izin vereceği düşünülemez. Dolayısıyla, inceleme elemanına ibraz olunmayan defter ve belgelerin, gerçek mahiyetle uygunluğu saptanmadan, yargı kararına esas alınması, açıklanan hukuki durumla bağdaşmaz.”
Danıştay bu kararında, mahkemeye ibraz olunan defter ve belgelerin vergi idaresi tarafından gerçekleştirilecek bir vergi incelemesi ile gerçek mahiyetle uygunluğunun saptanması gerektiğine hükmetmiştir. Ancak bu durumda VUK’un, Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar.” hükmünü haiz tarh zamanaşımına ait 114. madde hükümleri tereddütlere sebep olmaktadır. Gerçekten de tarh zaman aşımı süresinin son yılında incelenmek istenen ancak mükellef tarafından inceleme elemanına ibraz edilmeyen defter ve belgelerin salınan vergi ve kesilen cezalara karşı açılan idari davalarda (tarh zamanaşımı dolduktan sonra) yargı organlarına ibraz edilmesi durumunda, vergi idaresinin bu mükellefle ilgili her hangi bir tarhiyat yapma imkânı kalmamaktadır.   
Diğer yandan Danıştay 4. Dairesi’nin 2012 tarihli bir kararı, yukarıda yer alan ikinci görüşün gerekçesi ile bire bir uyumlu ifadeler içermekte, nihai karar bakımından ise benzerliklerin yanı sıra farklılıklar da göstermektedir(13).
Danıştay 4. Dairesi bu kararında, idari yargı yerinin görevinin, idari işlemin tesis edildiği tarihte yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olup olmadığını denetlemek olduğunu, buna bağlı olarak da idari işlemin tesis tarihinden sonra yargı yerince yapılacak veya bilirkişiye yaptırılacak inceleme sonucuna göre karar verilmesinin mümkün olmadığına ve KDV indirimlerinin reddi suretiyle yapılan cezalı tarhiyatın hukuka uygun olduğuna hükmetmiştir(14).
Danıştay 7. Dairesi, mahkemeye ibraz edilen defter ve belgeler üzerinde vergi incelemesi yapılmak suretiyle işlem tesis edilmesi gerektiğine hükmetmesine rağmen Danıştay 4. Dairesi, yargı yerince veya bilirkişi marifetiyle yaptırılacak inceleme sonucuna göre karar verilmesinin mümkün olmadığına ve KDV indirimlerinin reddedilmesi gerektiği yönünde hüküm vermiştir.
Yine Danıştay 4. Dairesi 2012 ve 2013 yıllarında vermiş olduğu Kararlarda özetle: “Vergi yükümlüsünün hazırlayıcı bir idari işlem karşısında mazeretsiz olarak gerçekleştirdiği aktif veya pasif tutumu sonucunda, bir şekilde tesis edilen işlemin yargı önüne taşınması halinde, vergi yargı yerinin idarece yapılamayan inceleme ve araştırmayı yapmasının, idarenin yerine geçmesi sonucunu doğuracağından, bu uygulamanın re’sen araştırma yetkisinin kullanılması olarak kabulünün mümkün olmadığına”(15) karar vermiştir.
Bu kararlarında Danıştay 4. Dairesi’nin, mahkemeye ibraz edilen defter ve belgeler üzerinde vergi idaresi tarafından vergi incelemesin yapılıp yapılamayacağı yönünde herhangi bir hükmü bulunmamaktadır ve Danıştay 4. Dairesi, yukarıda yer alan iki görüşün yanına üçüncü bir görüş eklemiş bulunmaktadır. Görüldüğü üzere Danıştay Dairelerinin çalışma konumuza ilişkin kararları, birbirlerinden farklılıklar arz etmektedir. 
B- DANIŞTAY VERGİ DAVA DAİRELERİ KURULU (DVDDK) KARARLARI
Çalışma konumuz ile ilgili olarak DVDDK tarafından verilen kararlarda da iki farklı görüş yer almaktadır. Bu görüşlerden birincisi, Danıştay dairelerinin ikinci görüşü doğrultusundadır. DVDDK bir uyuşmazlıkta, “Davacı tarafından daha önce vergi idaresine ibrazdan kaçınılmış faturaların gerçekten yapılmış bir teslime dayandığı ya da aksi yönde bir belge olduğu konusundaki saptamaya bağlı olduğu gibi böyle bir saptama ancak, vergi idaresi tarafından yapılabileceğinden, vergi mahkemesine sunulan defter ve belgeler hakkında vergi idaresinin bilgi ve tespitlerine başvurulması gereklidir.” şeklinde ve oy çokluğuyla karar vermiştir(16).
Çalışma konumuza ilişkin olarak kurulun son olarak ve yine oy çokluğuyla vermiş olduğu Karar 26.12.2012 tarihlidir ve “… defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesi halinde, mükellefin vergi incelemesinden kaçındığı, bu nedenle defter ve belgelerin artık davacı lehine kanıt niteliğini yitirdiği, vergi mahkemelerinin, vergi dairesinin inceleme ve karşıt inceleme yetkisine dayanılarak tesis edilen işlemin hukuka uygunluğunu denetleyebileceği, idarenin yerine geçerek defter ve belgelerin gerçeğe uygunluğunu inceleyemeyeceğinden yargı yerlerine ibraz edilse dahi davanın reddi gerektiği” yönündedir(17). 
Görüldüğü üzere hem Danıştay daireleri kendi aralarında farklı görüşlere sahiptirler, hem de DVDDK kararları birbirlerinden farklıdır. Bu durum, re’sen araştırma ekseninde gerçekleşen bu tartışmanın devam edebileceğine ve yüksek vergi yargısının bu konudaki “içtihat yaratma fonksiyonunu” tam anlamıyla sağlayamadığını göstermektedir(18).
VI- DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Mücbir sebep olmaksızın incelemeye ibraz edil(e)meyen defter ve belgelerde yer alan KDV indirimlerinin reddinin gerekliliği her türlü izahtan varestedir. Diğer yandan, mücbir sebep olmaksızın incelemeye ibraz edil(e)meyen defter ve/veya belgelerin idari yargı safhalarında mahkemelere ibraz edilmesi durumunda, VUK’un 3. madde hükümlerinin göz ardı edilmemesi gerekir. Zira bu hükümlere göre; vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır ve vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir.
Oy çokluğu ile verilmiş kararlarla olsa da, Danıştay’da iki farklı görüş bulunmaktadır. Bu kararların farklı olmalarını etkileyen en önemli sebep, mevzuatımızda Danıştay ile idare ve vergi mahkemeleri, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar” şeklinde vücut bulan re’sen araştırma ilkesinin farklı yorumlanmasından kaynaklanmaktadır.
Farklı kararların yanı sıra Danıştay’da hâkim olan genel görüş; idari yargı mercilerinin vergi idaresinin görevini yüklenemeyeceği yönündedir ve bu görüşün dayanağı da İYUK md. 2/2’de yer alan hükümlerdir.
Kişisel görüşümüz, VUK’un md.3 ve İYUK’un md. 2/2 ve md. 20/1 hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Danıştay’ın, mahkemelere ibraz edilen defter ve belgeler üzerinde vergi idaresi tarafından inceleme yapılması gerektiğine ilişkin kararlarının, aksi yöndeki diğer kararlarına nazaran daha hukuki olduğu yönündedir.
Bu gün gelinen noktada Danıştay dairelerinin ve DVDDK’nın bundan sonra vereceği kararların ne olacağını tahmin etmek gerçek anlamda imkânsız denecek kadar zor olmakla birlikte, ancak ve ancak Danıştay tarafından verilecek bir içtihadı birleştirme kararı ile meselenin çözüleceği değerlendirilmektedir.


*           YMM
(1)         Nuri DEĞER, Açıklamalı ve Uygulamalı Katma Değer Vergisi Kanunu, Güncel Mevzuat Değişiklikleriyle Genişletilmiş 3. Baskı, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2009, s. 94
(2)         02.11.1984 tarih ve 18563 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(3)         Şükrü KIZILOT, Açıklamalı ve İçtihatlı Katma Değer Vergisi Kanunu ve Uygulaması, Genişletilmiş ve Gözden Geçirilmiş 6. Baskı, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2012, s.1503
(4)         KIZILOT, age, s.1506
(5)         10.01.1961 tarih ve 10703 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(6)         Abdurrahman AKDOĞAN, Vergi İncelemeleri, (Doktora Tezi), İTİA Yayınları, Ankara 1979, s. 3
(7)         MB’nin, 20.11.1997 tarih ve 49715 sayılı Muktezası.
(8)         MB’nin, 01.07.1999 tarih ve 27342 sayılı Muktezası.
(9)         20.01.1982 tarih ve 17580 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
(10)       V. Arif ŞİMŞEK – Abdullah TOLU, Katma Değer Vergisinde İndirim, Yaklaşım Yayınları, Ankara 2002, s.139-140
(11)       Recep İBİŞ, Vergi Yargılamasında Re’sen Araştırma, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara 2013, s.128
(12)       Dn. 7. D.’nin, 12.12.2001 tarih ve E.2000/7863, K.2001/3943 sayılı Kararı; ŞİMŞEK - TOLU, age, s.141
(13)       Dn. 4. D.’nin, 22.06.2012 tarih ve E.2009/9359, K.2012/3655 sayılı Kararı.
(14)       Yaklaşım Dergisi, “Danıştay Kararları”, Temmuz 2013, Sayı: 247, s. 270-272
(15)       Dn. 4. D.’nin, 22.06.2012 tarih ve E.2009/6237, K. 2012/3666 sayılı; 01.04.2013 tarih ve E.2010/895, K.2013/1648 sayılı Kararları. İBİŞ, age, s.140
(16)       DVDDK’nın, 22.01.2010 tarih ve E.2008/882, K.2010/10 sayılı Kararı, İBİŞ, age, s. 134-136
(17)       DVDDK’nın, 26.12.2012 tarih ve E.2010/707, K.2012/618 sayılı Kararı; İBİŞ, age, s. 139
(18)       İBİŞ, age, s. 139

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder