Yazar: Umut TOPCU*
Yaklaşım / Kasım 2013 / Sayı: 251
I- GİRİŞ
Zamanın
geçmesiyle haklar bakımından çeşitli şekilde etkiler ortaya çıkar.
Bazen zamanın geçmesiyle bir kimsenin bir ayni hak kazanması mümkün
olur; bazen de zamanın geçmesiyle bir hakkın sona ermesi söz konusu
olur(1). Zamanaşımı olarak ifade edilecek bu durum farklı kanunlarda farklı sürelerle tayin edilmiştir.
Uzun
yıllar istenmeyen bir alacağın ödenmiş olmasının kuvvetle muhtemel
olması, çok eski olayların ispat edilmesinin zor olması, mahkemelerin
çoğu zaman reddedilecek olaylarla boş yere meşgul edilmemesi gibi
düşüncelerle zamanaşımı kabul edilmiştir.
Toplumsal barış ve kamu yararı uğruna alacaklının uzun süre hareketsiz kalması önlenmek istenmiştir.
Bu
yazıda kıdem tazminatına hak kazanılmasına ilişkin özellikli durumlarda
zamanaşımı konusu Yargı kararları ile öğretideki düşünceler göz önüne
alınarak açıklanacaktır.
II- ZAMANAŞIMININ HUKUKİ NİTELİĞİ
Zamanaşımı,
alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme
niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da
anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu
“eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme” özelliğini ortadan kaldırır.
Bu
itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma
gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından,
artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.
Uygulamada,
fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından,
tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi,
diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe
bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca benimsenmiş
ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş
olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı,
alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Zamanaşımı,
bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir
borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş
ve var olan bir haklan istenmesini ortadan kaldıran bir savunma
aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil,
istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı
yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak
kendiliğinden göz önünde tutulamaz.
Borçlunun
böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde
ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile
ilgili olmayıp istenmesini, önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda
zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var
olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel
bulunmamaktadır.
İşte
bundan dolayı, yasalarda öngörülen zamanaşımı sürelerinin işlemeye
başlayabilmesi için öncelikle talep konusu hakkın istenebilir bir
konuma, duruma gelmesi gerekmektedir. Yasalarda hakkın istenebilir
konumuna, diğer bir anlatımla yerine getirilmesinin gerektiği güne,
ödeme günü denmektedir. Bir hak, var olsa bile, o hakkın istenmesi için
gerekli koşullar gerçekleşmedikçe istenemez.
Bilindiği
gibi zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden
dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu
tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona
erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Bu
itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma
gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından,
artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.
III- ZAMANAŞIMI VE SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ
Genel
olarak savunma nedenlerinin ve bu arada zamanaşımı savunmasının esasa
cevap süresi içinde bildirilmesi gereklidir. Ancak, Yargıtay
kararlarında(2) da belirtildiği üzere; savunma nedenlerinin ve savunma
nedenlerinden olan zamanaşımının yasanın öngördüğü cevap süresi
geçtikten soma ileri sürülmesi, diğer bir ifade ile (savunmanın
genişletilmesi), bazı kayıt ve şartlarla mümkündür (HUMK’un 202/11.
md.). Bu tek şart, savunmanın genişletilmesine karşı tarafın (hasmın)
muvafakatidir. Eğer karşı taraf savunmanın genişletilmesine muvafakat
etmez ve dolayısıyla (savunmanın genişletildiği) yollu bir itirazda
bulunursa, o takdirde ancak mahkemenin ileri sürülen savunma nedenlerini
(bu arada zamanaşımı savunmasını) incelemesi olanağı yoktur; bu durumda
ise mahkeme hemen savunma nedenlerini reddetmelidir. Usulün 202, 187 ve
188. maddelerinin birlikte incelemesinden çıkan sonuç budur. Özetle
belirtmek gerekirse, savunmanın genişletildiği itirazı ile
karşılaşılmadığı sürece zamanaşımı savunmasının geç ileri sürülmesi,
incelenmesine engel değildir.
IV- KIDEM TAZMİNATINDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ
Gerek İş Kanunu’nda, gerekse Borçlar Kanunu’nda, kıdem tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.
Uygulama
ve öğretide kıdem ihbar tazminatına ilişkin davalar, haklan doğumundan
itibaren, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca on yıllık
zamanaşımına tabi tutulmuştur. Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas
alınan kıdem tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet
akdinin feshedildiği tarihtir.
Zamanaşımı,
harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin
aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödenme isteminin doğmadığı bir
tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde
edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
İşveren
ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin
sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin
zararının tazmini amacı ile açacağı dava Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi
uyarınca 10 yıllık zaman aşımına tabidir.
A- ARALIKLI ÇALIŞMANIN VARLIĞI HALİNDE ZAMANAŞIMININ BAŞLANGICI
Aralıklı
çalışmalar halinde birleştirilecek çalışma süreleri bakımından önceki
çalışma sürelerinin zamanaşımına uğradığı iddiasında bulunulamaz;
birleştirmede dikkate alınabilecek süreler yönünden zamanaşımı
işlemez(3). Buna karşılık kıdem tazminatı alacağının doğduğu daha önceki
çalışma süreleri şayet 10 yıllık zamanaşımını doldurmuşlarsa önceki
çalışmalar yönünden zamanaşımı söz konusu olur(4). Yüksek Mahkeme
konuyla ilgili Kararı’nda; “Davacı, davalı minibüs işyerinde
01.03.1969-27.07.1983 tarihleri arasındaki çalışmasını yaşlılık aylığı
almak amacıyla feshetmek suretiyle sona erdirmiştir. 27.07.1983
tarihinde kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti muaccel hale gelen
davacının aynı işyerinde çalışmasını sürdürmüş olsa da zamanaşımı süresi
dolduğundan anılan dönemin kıdem tazminatı ve yıllık izin ücretlerini
dava tarihi olan 03.11.2000 itibariyle talep etmesi mümkün değildir. Bu
nedenle 28.07.1983-08.09.2000 tarihleri arasında davalılar işyerinde
yeni bir iş sözleşmesiyle aralıksız çalışma göz önüne alınarak kıdem
tazminatı ve yıllık izin ücreti hesap edilerek hüküm altına alınması
gerekirken yaşlılık aylığına hak kazanmak suretiyle sona eren ilk dönem
de dahil edilerek karar verilmesi hatalıdır…”(5)
B- SEHVEN ÖDENEN KIDEM TAZMİNATINDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ
İşverenin,
işçiye sehven ödediğini iddia ettiği kıdem tazminatı alacaklarının geri
verilmesi yönündeki istemi BK’nın 66. maddesi hükmü uyarınca, bir
yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımının başlangıcı işverenin geri
alma hakkım öğrendiği tarihten itibaren başlar. Resmi kuruluşlarda bu
zamanaşımı başlangıcı yetkili makamın öğrenme tarihidir.
Kanun’daki zamanaşımı süreleri, Borçlar Kanunu’nun 127. maddesi gereğince “tarafların iradeleri ile değiştirilemez.”
C- ZAMANAŞIMINDAN FERAGAT EDİLEBİLİR Mİ?
Borçlar
Kanunu’nun 139. maddesi zamanaşımından feragati düzenlenmiştir. Anılan
maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden
feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce
veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha soma vazgeçmenin geçersiz
sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O
nedenle borç zamanaşımına uğradıktan soma borçlu zamanaşımı defini ileri
sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından
feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun,
ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını
karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini
açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek
bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada
zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.
Zamanaşımı
süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının
zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiği, öğretideki
baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır(6). Dahası,
zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç
ikrarında bulunan borçlunun da bu borç ikrarına dayanılarak açılan
davada zamanaşımı defini ileri sürmesi çelişkili davranış yasağını
oluşturur ve MK md. 2’ye aykırıdır. Hukuken korunamaz(7).
V- SONUÇ
Zamanaşımı
bir talep ve dava hakkının kanunda tayin edilen zamanlarda
kullanılmaması halinde usul hukukunca ileri sürülmek koşulu ile borçluya
borcunu ödememe imkanı veren bir hukuki müessesedir. Bir alacak hakkı
kanunda belirtilen sürede talep edilmeyip de daha sonra talep
edildiğinde, borçlunun buna dayanan savunması (defi) karşısında
alacaklının hakkını devlet gücü ile elde etme hakkı sona erer.
Zamanaşımı ile bir talebin süresiz bir şekilde ileri sürülebilmesi
önlenmektedir.
Belli
bir süre içinde hakkını talep edilmemesi halinde, alacaklının,
alacağını dava yoluyla elde etme imkânını kaybetmesini ifade eden
zamanaşımıyla alacak sona ermez; ancak alacaklının dava yoluyla
alacağını elde etme imkânı ortadan kalkar. Asıl alacak zamanaşımına
uğrayınca, ona
bağlı faiz ve diğer alacaklar da zamanaşımına uğramış olur.
Zamanaşımında borçlunun def’i ileri sürmesi gerekir. Hâkim zamanaşımı
re’sen göz önüne alamaz. Kıdem tazminatında zamanaşımının başlangıcı, iş
akdinin feshedildiği tarihtir. Başka bir ifadeyle, kıdem tazminatı
hakkı, iş akdinin feshiyle doğar.
İş
Kanunu’nda ve Borçlar Kanunu’nda, kıdem tazminatı için özel bir
zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Ancak, öteden beri kıdem tazminatına
ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren,
Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi
tutulmuştur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında kıdem tazminatına ilişkin
davalar 10 yıllık zamanaşımına tabidir.
Öte yandan aralıklı
çalışmalar halinde birleştirilecek çalışma süreleri bakımından önceki
çalışma sürelerinin zamanaşımına uğradığı iddiasında bulunulamaz;
birleştirmede dikkate alınabilecek süreler yönünden zamanaşımı işlemez.
Buna karşılık kıdem tazminatı alacağının doğduğu daha önceki çalışma
süreleri şayet 10 yıllık zamanaşımını doldurmuşlarsa önceki çalışmalar
yönünden zamanaşımı söz konusu olur. Bunun yanında işverenin, işçiye
sehven ödediğini iddia ettiği kıdem tazminatı alacaklarının geri
verilmesi yönündeki istemi Borçlar Kanunu’nun 66. maddesi hükmü
uyarınca, bir yıllık zamanaşımına tabidir.
* Sosyal Güvenlik Kurumu Müfettişi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bilim Uzmanı
(1) Kemal OĞUZMAN, Borçlar Hukuku Dersleri, Filiz Kitabevi, İstanbul 1987, s. 369
(2) Yrg. 9. HD.'nin, 20.12.1974 tarih ve E. 6155, K. 17127 sayılı Kararı.
(3) Yrg. 9. HD.'nin, 25.09.1997 tarih ve E. 1997/14384, K. 1997/16353 sayılı Kararı.
(4) Yrg. 9. HD.'nin, 23.11.2005 tarih ve E. 727, K. 37035 sayılı Kararı.
(5) Yrg. 9. HD.'nin, 19.09.2003 tarih ve E. 2114, K. 14822 sayılı Kararı.
(6) Yrg. HGK.'nın, 19.11.1963 tarih ve E. 5924, K. 6419 sayılı Kararı.
(7) Yrg. HGK.'nın, 23.02.2000 tarih ve E. 15-71, K. 116 sayılı Kararı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder