12 Ağustos 2015 Çarşamba

Kıdem Tazminatına İlişkin Zamanaşımı Süresinde Özellikli Durumlar

Yazar: Umut TOPCU*
Yaklaşım / Kasım 2013 / Sayı: 251


I- GİRİŞ
Zamanın geçmesiyle haklar bakımından çeşitli şekilde etkiler ortaya çıkar. Bazen zamanın geçmesiyle bir kimsenin bir ayni hak kazanması mümkün olur; bazen de zamanın geçmesiyle bir hakkın sona ermesi söz konusu olur(1). Zamanaşımı olarak ifade edilecek bu durum farklı kanunlarda farklı sürelerle tayin edilmiştir.
Uzun yıllar istenmeyen bir alacağın ödenmiş olmasının kuvvetle muhtemel olması, çok eski olayların ispat edilmesinin zor olması, mahkemelerin çoğu zaman reddedilecek olaylarla boş yere meşgul edilmemesi gibi düşüncelerle zamanaşımı kabul edilmiştir.
Toplumsal barış ve kamu yararı uğruna alacaklının uzun süre hareketsiz kalması önlenmek istenmiştir.
Bu yazıda kıdem tazminatına hak kazanılmasına ilişkin özellikli durumlarda zamanaşımı konusu Yargı kararları ile öğretideki düşünceler göz önüne alınarak açıklanacaktır.
II- ZAMANAŞIMININ HUKUKİ NİTELİĞİ
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme” özelliğini ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkar olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir haklan istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz.
Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp istenmesini, önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
İşte bundan dolayı, yasalarda öngörülen zamanaşımı sürelerinin işlemeye başlayabilmesi için öncelikle talep konusu hakkın istenebilir bir konuma, duruma gelmesi gerekmektedir. Yasalarda hakkın istenebilir konumuna, diğer bir anlatımla yerine getirilmesinin gerektiği güne, ödeme günü denmektedir. Bir hak, var olsa bile, o hakkın istenmesi için gerekli koşullar gerçekleşmedikçe istenemez.
Bilindiği gibi zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.
III- ZAMANAŞIMI VE SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ
Genel olarak savunma nedenlerinin ve bu arada zamanaşımı savunmasının esasa cevap süresi içinde bildirilmesi gereklidir. Ancak, Yargıtay kararlarında(2) da belirtildiği üzere; savunma nedenlerinin ve savunma nedenlerinden olan zamanaşımının yasanın öngördüğü cevap süresi geçtikten soma ileri sürülmesi, diğer bir ifade ile (savunmanın genişletilmesi), bazı kayıt ve şartlarla mümkündür (HUMK’un 202/11. md.). Bu tek şart, savunmanın genişletilmesine karşı tarafın (hasmın) muvafakatidir. Eğer karşı taraf savunmanın genişletilmesine muvafakat etmez ve dolayısıyla (savunmanın genişletildiği) yollu bir itirazda bulunursa, o takdirde ancak mahkemenin ileri sürülen savunma nedenlerini (bu arada zamanaşımı savunmasını) incelemesi olanağı yoktur; bu durumda ise mahkeme hemen savunma nedenlerini reddetmelidir. Usulün 202, 187 ve 188. maddelerinin birlikte incelemesinden çıkan sonuç budur. Özetle belirtmek gerekirse, savunmanın genişletildiği itirazı ile karşılaşılmadığı sürece zamanaşımı savunmasının geç ileri sürülmesi, incelenmesine engel değildir.
IV- KIDEM TAZMİNATINDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ
Gerek İş Kanunu’nda, gerekse Borçlar Kanunu’nda, kıdem tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.
Uygulama ve öğretide kıdem ihbar tazminatına ilişkin davalar, haklan doğumundan itibaren, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet akdinin feshedildiği tarihtir.
Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödenme isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca 10 yıllık zaman aşımına tabidir.
A- ARALIKLI ÇALIŞMANIN VARLIĞI HALİNDE ZAMANAŞIMININ BAŞLANGICI
Aralıklı çalışmalar halinde birleştirilecek çalışma süreleri bakımından önceki çalışma sürelerinin zamanaşımına uğradığı iddiasında bulunulamaz; birleştirmede dikkate alınabilecek süreler yönünden zamanaşımı işlemez(3). Buna karşılık kıdem tazminatı alacağının doğduğu daha önceki çalışma süreleri şayet 10 yıllık zamanaşımını doldurmuşlarsa önceki çalışmalar yönünden zamanaşımı söz konusu olur(4). Yüksek Mahkeme konuyla ilgili Kararı’nda; “Davacı, davalı minibüs işyerinde 01.03.1969-27.07.1983 tarihleri arasındaki çalışmasını yaşlılık aylığı almak amacıyla feshetmek suretiyle sona erdirmiştir. 27.07.1983 tarihinde kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti muaccel hale gelen davacının aynı işyerinde çalışmasını sürdürmüş olsa da zamanaşımı süresi dolduğundan anılan dönemin kıdem tazminatı ve yıllık izin ücretlerini dava tarihi olan 03.11.2000 itibariyle talep etmesi mümkün değildir. Bu nedenle 28.07.1983-08.09.2000 tarihleri arasında davalılar işyerinde yeni bir iş sözleşmesiyle aralıksız çalışma göz önüne alınarak kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti hesap edilerek hüküm altına alınması gerekirken yaşlılık aylığına hak kazanmak suretiyle sona eren ilk dönem de dahil edilerek karar verilmesi hatalıdır…”(5)
B- SEHVEN ÖDENEN KIDEM TAZMİNATINDA ZAMANAŞIMI SÜRESİ
İşverenin, işçiye sehven ödediğini iddia ettiği kıdem tazminatı alacaklarının geri verilmesi yönündeki istemi BK’nın 66. maddesi hükmü uyarınca, bir yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımının başlangıcı işverenin geri alma hakkım öğrendiği tarihten itibaren başlar. Resmi kuruluşlarda bu zamanaşımı başlangıcı yetkili makamın öğrenme tarihidir.
Kanun’daki zamanaşımı süreleri, Borçlar Kanunu’nun 127. maddesi gereğince “tarafların iradeleri ile değiştirilemez.”
C- ZAMANAŞIMINDAN FERAGAT EDİLEBİLİR Mİ?
Borçlar Kanunu’nun 139. maddesi zamanaşımından feragati düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha soma vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan soma borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.
Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya yöneltilen borç ikrarının zamanaşımı definden zımni (örtülü) feragat anlamına geldiği, öğretideki baskın görüşlerle ve yargı inançlarıyla da doğrulanmaktadır(6). Dahası, zamanaşımı süresinin dolmasından sonra alacaklıya karşı bir borç ikrarında bulunan borçlunun da bu borç ikrarına dayanılarak açılan davada zamanaşımı defini ileri sürmesi çelişkili davranış yasağını oluşturur ve MK md. 2’ye aykırıdır. Hukuken korunamaz(7).
V- SONUÇ
Zamanaşımı bir talep ve dava hakkının kanunda tayin edilen zamanlarda kullanılmaması halinde usul hukukunca ileri sürülmek koşulu ile borçluya borcunu ödememe imkanı veren bir hukuki müessesedir. Bir alacak hakkı kanunda belirtilen sürede talep edilmeyip de daha sonra talep edildiğinde, borçlunun buna dayanan savunması (defi) karşısında alacaklının hakkını devlet gücü ile elde etme hakkı sona erer. Zamanaşımı ile bir talebin süresiz bir şekilde ileri sürülebilmesi önlenmektedir.
Belli bir süre içinde hakkını talep edilmemesi halinde, alacaklının, alacağını dava yoluyla elde etme imkânını kaybetmesini ifade eden zamanaşımıyla alacak sona ermez; ancak alacaklının dava yoluyla alacağını elde etme imkânı ortadan kalkar. Asıl alacak zamanaşımına uğrayınca, ona bağlı faiz ve diğer alacaklar da zamanaşımına uğramış olur. Zamanaşımında borçlunun def’i ileri sürmesi gerekir. Hâkim zamanaşımı re’sen göz önüne alamaz. Kıdem tazminatında zamanaşımının başlangıcı, iş akdinin feshedildiği tarihtir. Başka bir ifadeyle, kıdem tazminatı hakkı, iş akdinin feshiyle doğar.
İş Kanunu’nda ve Borçlar Kanunu’nda, kıdem tazminatı için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Ancak, öteden beri kıdem tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, Borçlar Kanunu’nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. Yargıtay’ın yerleşik kararlarında kıdem tazminatına ilişkin davalar 10 yıllık zamanaşımına tabidir.
Öte yandan aralıklı çalışmalar halinde birleştirilecek çalışma süreleri bakımından önceki çalışma sürelerinin zamanaşımına uğradığı iddiasında bulunulamaz; birleştirmede dikkate alınabilecek süreler yönünden zamanaşımı işlemez. Buna karşılık kıdem tazminatı alacağının doğduğu daha önceki çalışma süreleri şayet 10 yıllık zamanaşımını doldurmuşlarsa önceki çalışmalar yönünden zamanaşımı söz konusu olur. Bunun yanında işverenin, işçiye sehven ödediğini iddia ettiği kıdem tazminatı alacaklarının geri verilmesi yönündeki istemi Borçlar Kanunu’nun 66. maddesi hükmü uyarınca, bir yıllık zamanaşımına tabidir.


*           Sosyal Güvenlik Kurumu Müfettişi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bilim Uzmanı
(1)         Kemal OĞUZMAN, Borçlar Hukuku Dersleri, Filiz Kitabevi, İstanbul 1987, s. 369
(2)         Yrg. 9. HD.'nin, 20.12.1974 tarih ve E. 6155, K. 17127 sayılı Kararı.
(3)         Yrg. 9. HD.'nin, 25.09.1997 tarih ve E. 1997/14384, K. 1997/16353 sayılı Kararı.
(4)         Yrg. 9. HD.'nin, 23.11.2005 tarih ve E. 727, K. 37035 sayılı Kararı.
(5)         Yrg. 9. HD.'nin, 19.09.2003 tarih ve E. 2114, K. 14822 sayılı Kararı.
(6)         Yrg. HGK.'nın, 19.11.1963 tarih ve E. 5924, K. 6419 sayılı Kararı.
(7)         Yrg. HGK.'nın, 23.02.2000 tarih ve E. 15-71, K. 116 sayılı Kararı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder